Tarihteki en ilginç, en barbar, en karanlık cinayetlerden biri hiç kuşkusuz Cemal Kaşıkçı cinayeti. Ben cuma günü bu işten çok tuhaf kokular aldığımı yazmıştım. O günden beri tahminimin çok ötesinde bir gelişme yaşandı. Kaşıkçı kendi vatandaşı olduğu Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürüldü.
Dünden beri konu ile ilgili birçok şey söyleniyor. Bizdeki basından daha çok, dünya basınında üstelik. El Cezire, CNN International, Washington Post… Her yerde Kaşıkçı ilk haberlerden biri. Nasıl olmasın ki? İşin içinde her türlü ilgi çekici ve soru işareti doğuran ayrıntı var. Kaşıkçı’nın ABD’de oturum izninin olması, Washington Post yazarı kimliği, Veliaht Prens’e yönelik muhalif tutumu, bu iş için Türkiye’nin seçilmesi…
Tarihte bir konsoloslukta cinayet işlenmesi, hem de bu kadar dikkat çekici bir ismin yok edilmesi ve üzerinin örtülmeye çalışılması… Böyle bir örnek yok! Hollywood 5 film çıkarabilir son 5 gündeki gelişmelerden!
Farklı kaynaklardan teyit ederek edindiğim bilgilerle tabloyu size özetleyeyim: Kaşıkçı konsoloslukta öldürüldü. Ancak bedeninin nerede olduğu henüz bilinmiyor. Konsoloslukta olmadığı değerlendiriliyor.
Ekim’in 1’inde, yani Kaşıkçı’nın konsolosluktaki randevusundan bir gün önce Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye gelen 15 kişinin içinde Veliaht Prens’in yakın çevresinden isimler var. Cinayeti bu 15 kişilik timin işlediği üzerinde duruluyor. Aynı ekip, Kaşıkçı’nın kaybolduğu, yani öldüğü gün Suudi Arabistan’a döndü.
Şimdi Türkiye bu bağlantıyı ortaya detaylarıyla çıkarabilmek için bir çalışma yürütüyor. Haberi alan ilk kişi olan AK Parti Genel Başkan Danışmanı Prof. Dr. Yasin Aktay ilk dakikadan itibaren gerekli yerleri bilgilendirdi ve alarm seviyesine geçirdi. MİT ve Emniyet büyük bir titizlikle olayı inceliyor. Bütün kamera kayıtları, giriş çıkışlar inceleniyor, çapraz taramalar yapılıyor. Bu ekip Kaşıkçı’nın bedenini de yanlarında Suudi Arabistan’a götürmüş olabilir. Diplomatik olunca alanda aranmıyorlar, dolayısıyla bavulların içinde ünlü gazeteci cansız bir halde Türkiye dışına çıkarılmış olabilir.
SELMAN KORKUSUNDAN YATTA YAŞIYOR
Peki böyle vahşi bir cinayeti, dünyanın gözünün önünde, barbar ve karanlık bir devlet olduğunu kanıtlamak istercesine neden işledi Suudi Arabistan? Bunun cevabı için Veliaht Prens Selman’ın ülkesindeki pozisyonuna ve orada yaşanan gelişmelere bakmamız gerek…
Selman, kendine muhalif gördüğü isimleri ya tutukluyor ya da yok ediyor. Suudi Arabistan kapalı bir ülke olduğu için birçok bilgi dışarı sızmıyor ancak ülkesinde yüzlerce ismin Kaşıkçı’nın kaderini paylaştığını söyleyebiliriz.
Veliaht Prens, muhalifleri tarafından saldırıya uğramak ya da öldürülmekten öyle çok korkuyor ki, her an kaçmaya hazır bir şekilde, benzini ağzına kadar dolu dev bir yatta yaşıyor.
Peki Türkiye ve ABD başta olmak üzere dünyanın tepkisini çekeceğini bile bile Kaşıkçı’yı neden öldürdü?
“Kendi sınırlarım dışında, üstelik ABD’de yerleşim izni olan ve Batı medyasında yazan uluslararası bir ismi dahi benim muhalifimse yok ederim” mesajı vermek ve ülkesindeki düşmanlarına korku salmak için.
Bu hedef dış dünyanın tepkisinden çok daha önemli görünüyor.
Zira Suudi Arabistan demek dünyanın petrolü demek. Bunun verdiği
özgüvenle, Aramco’nun da halka arz edilmesinin sağlayacağı rantın
cazibesine güvenerek Kaşıkçı’nın ölümünün başını ağrıtmayacağını
düşünmüş olmalı.
***
O öğretmeni görevden almak yetmez!
Geçtiğimiz hafta üst üste birçok gelişme olduğu için yazmak
istediğim bir konuya istediğim vakti ve yeri ayıramadım. Yeterince
önemli bulmadığım için değil, aksine bence Türkiye’deki en önemli
ve derin fay hattı bu konu.
Tahmin etmişsinizdir, Arnavutköy’deki bir ortaokulda din öğretmeninin “Alevilerin yemeği yenmez” demesinden bahsediyorum. Sevilay (Yılman) bu olayın üzerinde ciddiyetle durdu ve haklı olarak yeterince gündeme gelmemesinden yakındı.
Yaşanan hadise çok çok vahim. O öğretmenin sözü salt cehaletle açıklanamayacak, toplumda uydurma birtakım lafların hala yerleşik olduğunu da gösteren son derece üzücü bir tabloya işaret ediyor. Maalesef Alevi vatandaşlarımız halen bu tip ayrımcı zihniyetlerle karşı karşıya kalabiliyorlar. Toplumda bir gerginlik, bu eksende bir kutuplaşma söz konusu değil ancak hala o ikilik özellikle Anadolu’da sürüyor.
Son yıllarda, devlet tarafından cumhuriyet tarihi boyunca ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüş kesimler, özellikle de muhafazakârlar, kendilerini merkeze daha yakın hisseder olsalar da Alevi vatandaşlarımız için durum pek değişmedi. Bence AK Parti hükümetlerinin en eksik kaldığı alan burası oldu.
Adımlar atılmaya çalışıldı ancak sonuçlanmadı. Gerekçe olarak Alevi toplumunun içindeki ayrışma gösterilse de ben bunun bahane olamayacağını düşünüyorum.
TCK 216’YA GİRER
Böyle hassas bir kesimden bahsediyoruz. Bu nedenle o öğretmenin sözü salt cehalet, densizlik değildir. Böyle söylemek olayı hafifletmektir. Bu, nefret söylemi kapsamında değerlendirilmesi gereken bir söz. Bu ve benzeri sözler ifade özgürlüğü olarak değerlendirilemez. O öğretmenin görevden alınması yeterli değil. Söylediği, TCK’nın 216. Maddesi olan “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik ve Aşağılama” kapsamına girer.