YOKLUK gördüğümü sanıyordum daha önce. Dünyadaki acıları, sefaleti biliyorum diye düşünüyordum.
Savaşlara gittim, Suriyelilerin kamplarını gezdim, Hindistan’ın en ücra köylerinde dolaştım, tsunami felaketinin ardından Sri Lanka’da kaybolanların peşine düştüm.
Yok, meğer kelimenin gerçek anlamıyla yokluğu görmemişim henüz. Onu bugün görünce anladım...
Çarşamba akşamüzeri Emine Erdoğan ve beraberindeki heyetle birlikte Bangladeş’e doğru yola çıkarken kendimizi en kötüye hazırlamıştık, ancak ertesi gün çok zor koşullarda yaptığımız bir yolculuk (başkent Dakka’dan Cox’s Bazar’a 1 saatlik yerel uçuşun ardından arabalarla, tuk tuk ve insan kaplı dar yollarda 2 saatlik seyahat) ve yolda karşılaştığımız görüntülerin ardından Kutupalong kampına vardığımızda gördüğümüz manzaralar karşısında dağıldık.
Önce Emine Hanım, Bilal Erdoğan, Dışişleri Bakanı’mız Mevlüt Çavuşoğlu, eşi Hülya Hanım, Ravza Kavakçı ve bizleri bir odaya alıp Arakanlı bir grup sığınmacının hikâyesini dinlettiler.
Ormanda vurulan gencecik bir genç, 5 çocuğu öldürülen bir anne, ateş altında saatlerce koşan bir baba...