Daha önce birkaç yazıda da bahsetmiştim, turizm özellikle ilgilendiğim bir alan. Yıllardır Dünya Turizm Yazarları Birliği yönetim kurulu üyesiyim ve hem Türkiye’de hem de başka ülkelerde değişen tatil ve turizm trendlerini takip etmeye çalışıyorum. Bizde dikkatimi çeken bir konu, seküler kesim için ayrı, İslami kesim için ayrı turizm konseptleri sunuluyor olması. Yani laiklerle dindarlar tatil konusunda bile aynı mekânı paylaşamayan iki toplumsal grup olarak varlıklarını sürdürüyorlar.
Açıkçası, bu durum beni bir hayli rahatsız ediyor, zira zaten
kutuplaşmış ülkemizde tatilleri bile birlikte geçirememek hiçbir
ortak yaşam alanının olmadığının ilanı gibi… Bu ikilik, sosyal
mesafenin daha da açıldığını hissettiriyor. Oysa iki taraf da yaşam
tarzını ve kimliğini koruyarak en azından tatil ortamında yan yana
gelebilir. Aralarında bir iletişim ve diyalog olabilir. Bunun için
stresin olmadığı, günlük sıkıntıların bir kenara bırakıldığı
tatillerden daha uygun bir zaman olabilir mi?
Tanıdığım meşhur turizmcilere ve otel sahiplerine bu düşüncemi bir
süredir ifade ediyordum. Genel olarak turizm sektörü iki ayrı
konsepte alışmış ve bu ayrımı içselleştirilmiş durumda. Öte yandan,
esasen dindar kesim, kendilerine ‘ayrı’ bir kategori olarak sunulan
‘muhafazakâr otel’lerden de öyle pek memnun değil. Hatta başörtülü
bir arkadaşım “İslami otel” konseptinde az sayıda mekân olduğundan,
talep çoğalınca bir anda fiyatların sunulan hizmet kalitesinin çok
üzerine çıktığından şikâyet etti geçen görüştü- ğümüzde. Bu ‘ikili
anlayışın’ dışına çıkan örnek olarak da Rixos Göcek’i gösterdi. Ben
Rixos’u küresel bir marka haline getiren Fettah Tamince’yi turizm
sektörümüz açısından çok önemserim ve bunu sık sık da ifade ederim
ama Rixos Göcek’in böyle bir sosyal barış ortamı yaratma başarısını
bilmiyordum. Gerçekten de hem laik kesimi hem dindar kesimi hem de
Avrupalı turistleri aynı anda mutlu edebilme ve beraber
yaşatabilmeyi başarmış Göcek Rixos. Çok farklı toplumsal
kesimlerden ve farklı ülkelerden insanlar, birlikte iletişim
halinde tatil yapabiliyorlar. Herkes kendi yaşam tarzından ve
kimliğinden taviz vermeden ama diyalog kurarak bir mekânı
paylaşabiliyor. Rixos Göcek’in genel müdürü Burç Özarutan da bu
güzel tesisi başarıyla yönetiyor.
Türkiye’nin turizm anlayışının gitmesi gereken konsept trendi bence
bu olmalı. Yalnızca turizm değil, esasen toplumda da hayalini
kurduğumuz manzara bu. Toplumsal kesimler arasındaki ekonomik
mesafe azaldı. Ak Parti hükümetleri döneminde dindar kesimin
içinden ciddi bir sermaye birikimi olan bir kitle çıktı. Belki
kâğıt üzerinde sermaye birikimi olarak hâlâ en tepedekiler
değişmedi ama tüketim alışkanlıkları değişen muhafazakârların
sayısı epey arttı. Bu da yeni talepleri ortaya çıkardı. Bu
taleplere cevap ortak olursa kutuplaşmayı kırabiliriz. Benim
Göcek’te gördüğüm fotoğraf bunun mümkün olabileceğini
gösteriyor…
Dalyan: 20 yıl önce, 20 yıl sonra…
Dalyan, İztuzu Plajı, Caretta caretta’ları, kaya mezarları ve
nehri denize kavuşturan tekne yolculuğuyla kendine has bir yerdir.
Koruma altında olduğu için 2 kat üzerine imar yasağı vardır ve
genelde apart otel ve pansiyonlardan oluşan konaklama imkânlarıyla
popüler olmaya da müsait değildir. Benim yolum tek bir kez, 1997’de
düşmüştü Dalyan’a. Ailece Bodrum’daydık ve rahmetli babacığım,
annem, onların arkadaşları ve kardeşimle Dalyan’a bir seyahat
yapmıştık. Bir apart otelde kaldığımızı, kaya mezarlarının tam
altında salaş ama çok lezzetli bir balıkçıda yemek yediğimizi
hatırlıyorum.
Tam 19 yıl sonra yeniden gördüm Dalyan’ı. Hem de bu kez kaya
mezarlarının tam karşısında, yeşilliklerin içine gizlenmiş güzel
bir butik otel keşfettim: Dalyan Resort. Aradan geçen yıllar babamı
bizden aldı, beni bir üniversite öğrencisinden 15 yıllık bir
gazeteciye çevirdi ama Dalyan bıraktığım gibi duruyor. Bana adeta
bir ‘dejavu ’ yaşattı, iyi geldi...
Yine, yeni, yeniden Elif Şafak