Yol arkadaşlığının önemini vurgulayan Erdoğan, “Pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler” diyerek ‘adresi belli’ isimlere göndermede bulundu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir zamanlar en yakınında olan ancak son dönemlerde mesafeli duran isimlere “Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler” ifadesiyle yüklendi.
Erdoğan, iki günlük Hindistan ziyaretinin dönüşünde uçakta soruları yanıtladı. Ak Parti’ye dönmek ile ilgili mesajları, yeni dönemin ilk konuşmasında verecekti zaten ancak son günlerde konuşulanlar, referandumun ardından yapılan tartışmalara yönelik tepkisini çok merak ediyorduk. Bu konularda çok net ve sert mesajlar verdi. Son günlerde yaşanan tartışmalarla ilgili medyadaki ve siyasetteki bir kısım isimlere önemli göndermelerde bulundu. Kısacası Ak Parti’nin yeni ve önümüzdeki dönemin bu ilk gününde çok konuşulacak açıklamalar yaptı... İşte satır başları:
TEKKEYE MÜRİT ARAMIYORUZ (Ak Parti’yi destekleyen yazarlar arasındaki tartışmanın sorulması üzerine): Bahsettikleriniz arasında, kurucusu olduğum -ki yarın inşallah tekrar üyesi olacağım- partiyi geçmişte desteklemiş olanlar bulunabilir. Ama onların bu desteklerini daha sonra da aynen sürdürdüklerini düşünmüyorum. Daha sonra ibreleri değişti. Yol arkadaşlığı, gönül arkadaşlığı önemlidir. Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler. Hele hele son dönemde, çok çirkin, kabul edemeyeceğimiz yaklaşımlara şahit olduk. Bu bir defa yolda, çizgide istikrarsızlıktır. Sırat-ı müstakim’den sapmadır. ‘İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor’ deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır. Yapılması gereken budur. Ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi doğrularını benimseyen, kendilerinin belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındaki insanları da ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Oysa hiç kimsenin böyle bir hakkı yok. Onların da böyle bir hakları, yetkileri yok, benim de yok. Kaldı ki ebedi âlemin ölçüsü hiçbirimizin elinde değil. Kimse bunu teraziye çıkarmasın. Hele hele çok ağır olacak ama uluhiyet davasına da kimse girmesin...