Romanya-Ukrayna sınır kapısı Siret’ten bizi alan otobüsle dün gece yarısı Kiev’e doğru yola çıktık.
Ortasına ateş düşmüş, dört bir koldan sarılmış, tepeden bombalar yağan, topraklarında yüzlerce düşman tankının beklediği bir ülkede olmak ürperti, hüzün, tedirginlik ve öfke duygularını aynı anda harekete geçiriyor.
Karlar altında Ukrayna’yı aşağıdan yukarıya doğru gecenin bir karanlığında geçerken gözlerim hep yaşam ve umut kırıntıları aradı.
Ama savaşın ortasında bunları bulmak çölde su bulmaktan bile zor. Umut yerine benzin satmayan istasyonlarda çaresizce boş raflara bakanları, tuvalet kuyruklarında dakikalarca sıra bekleyenleri, sarhoş pompacıları ve arabalarında dondurucu soğuğun ortasında geceyi geçirmeye çalışan aileleri buldum.
Nihayet şafak sökerken barikatlarla çevrili köylerden birinde durdurulduk. Silahlanmış köylü halk… Ama şayet gözlerinin tam içine gülerek bakarsanız hepsinde aynı dost ışığı görüyorsunuz. İyi niyetinizi anladıklarında zırhları bir anda iniyor. Hatta bir köyden geçerken silahlı milislerle hatıra fotoğrafı çektirmekle kalmadık, telefon numaralarımızı bile değiş tokuş yaptık.
ANTALYA’DAKİ ZİRVE BİTERKEN KİEV’E VARDIK...
Ancak hava Kiev’e yaklaştıkça değişmeye başladı. Kaderin şu cilvesine bakın ki biz Özgür Balaban ile birlikte başkente girmek üzere iken Antalya’daki zirve de sonuçlanıyordu.