Bu yazıyı yazmak için karışık duygularla masamın başına oturdum. Pazar gününden yani CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak Tunç Soyer’i göstereceği kesinleştiğinden beri yaşananları özel bir dikkatle izliyorum. Zira CHP’li Soyer’in babası, 12 Eylül dönemi askeri savcısı Albay Nurettin Soyer’in, ülkücü camianın tüylerini diken diken ettiğini ve olası sıkıntıları ilk gündeme getiren benim. Şimdi bütün Türkiye bu mevzuyu konuşuyor.
Biliyorsunuz, bu konuda birkaç yazı yazdım, televizyon programlarında yorum yaptım. Konuştuğum, 12 Eylül’ü yaşamış bütün ülkücüler, Nurettin Soyer’in kendilerini işkence tezgahlarından geçirdiğini ifade ediyorlardı. Ancak Tunç Soyer gerçeği inkar ederek, aleyhime birkaç sipariş yazı kaleme aldırttı.
O yazıları sosyal medya hesabından RT ederek, babası Nurettin Soyer’in askerlik ve savcılık hayatıyla gurur duyduğunu ifade etti. Çok kıymetli bir hukukçu olduğunu ve ülkücü kuruluşlar davasında yaptıklarının doğru olduğunu çeşitli yerlerde söyledi. Bana öfkeliydi… Oysa ben sadece muhabirlik yaptım.
Tunç Bey’i tanımam. Hiç karşılaşmadık. Ancak birkaç kez Seferihisar’a yolum düştü. Çok güzel bir yer yapmış ilçesini. Başarılı buldum. İzmir’de de seçilirse iyi işler yapacağını düşünüyorum.
Peki babasını neden gündeme getirdim? Nereden çıktı bu konu? Bu soruya CHP tabanı ve muhalif medya Nurettin Soyer’in ülkücü camiadaki karşılığını yok sayarak yaklaşmayı tercih etti.