Türkiye’de de görev yapmış kimi ABD’li diplomatların dile getirdiği bazı tezler, Ankara-Washington hattında yakın dönemde ilginç gelişmelerin habercisi sayılabilir. Eski bir büyükelçinin hayli kışkırtıcı bir üslupla dile getirdiği düşünceler, ne kadar Washington yönetiminin görüşlerini yansıtıyor, elbette tartışılır. Ancak Türkiye’nin bölgesel rolü üzerinde daha fazla konuşmanın herhalde kimseye zararı olmaz.
Biz adına ne dersek diyelim, Batıda hızla ‘İslam Devleti’ olarak anılmaya başlayan yapıyla mücadele etme konusunda Türkiye’den beklentilerin hayli farklı olduğu çok açık. Biraz karmaşık ama şöyle anlatabiliriz. Ankara, bir yandan Suriye politikasında kendisine yakın gruplar üzerinden istikrarsızlık yaratmakla suçlanıyor. Diğer yandan DAEŞ’e karşı mücadelede uluslararası aktörlerin kendi saflarında gördüğü Kürtlere karşı topyekun savaş başlatmakla suçlanan da Türkiye.
Kuşkusuz Türkiye’nin Suriye politikasını pek çok yönden eleştirmek mümkün. Nitekim bu konuya dair son beş yılda çok sayıda yazı kaleme aldım. Ancak Suriye politikasını, özellikle de bahse konu büyükelçinin yaptığı gibi Ankara’yı köşeye sıkıştırma ve elini daraltma mazereti olarak yansıtmak isteyenlerin kötü niyetleri de aşikar.