Evet, saflar giderek netleşiyor. Doğru. Ama safların netleşmesi mücadelenin daha kolay olacağı anlamına gelmiyor. Aksine bu güne kadar duruşunu ilan etmeye cesaret bulamayanların, şimdi ‘ben buradayım’ cüretini göstermesi dikkat çekici. Yüz yıl sonra Yemen’den Irak’a, oradan Suriye’ye kadar uzanan bir alanda harita değişikliği gündemde. Üstelik akıl almaz bir hızla. Bu coğrafyaya Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından ‘armağan’ edilen sınırlar, belki de planlandığı gibi bir büyük çatışmanın zemini haline geldi. Dün Osmanlı Devleti’nden koparılan topraklardaki topluluk ya da halkların iddiası ‘bağımsızlık’tı. Ama ortaya çıkan ‘devlet’lerin hepsi, o dönemden itibaren büyük güçlerin bölgemizdeki hesaplarının kuklası oldu. Şimdi öngörülen parçalanma neyin karşılığı? Kimin hesabı? Kimler bu coğrafyada yeniden kendi istediği sınırları oluşturuyor? Biz ne istiyoruz? Bunları ısrarla konuşmuyoruz. Aman bu işlerden uzak duralım demek çözüm olmadığı gibi, ‘Bu sınırları biz çizmedik, niye kutsal sayalım ki’ demekle de yol alınmıyor. Olup biteni birçok açıdan yeniden değerlendirmek ve Türkiye’yi bu büyük çatışmada daha da güçlendirecek hamleler yapmak gerekiyor. Neden mi? Çünkü eğer doğru hamleler yapmazsak, çığ gibi büyüyen bu hareketlilik sadece Yemen, Suriye ve Irak’la sınırlı kalmayacak. Hedef çok açık: Türkiye.