Türkiye, bir seçim hükümetiyle 1 Kasım’da yeniden sandığa giderken, Suriye başta olmak üzere etrafındaki sorunlar, sürekli yeni boyutlar kazanıyor. Hep dile getirdiğim endişemi, bir kez daha ifade edeyim. İç siyasette 7 Haziran itibarıyla dengelerin bozulması, Türkiye’nin bu sorunlar üzerindeki ilgisini ister istemez zayıflatıyor.
Ankara’nın Suriye politikasında birlikte hareket ettiği aktörler diye bir başlık altında konuşmaya başlarsak; ne uluslararası ve bölgesel düzeyde, ne de yerel unsurlar üzerinden bir mutabakat sağlamamız kolay olur. ABD ve müttefiklerinin, Şam rejimi karşısında başından itibaren izlediği iki yüzlü tutumun, Türkiye’nin elini zayıflattığını hemen herkes söylüyor. Diğer yandan sınırlarımızın en uzun parçası olarak bizi doğrudan etkileyen bir sorunda, böyle bir ittifaktan ciddi beklentiler içinde olmak zaten başından itibaren en büyük zaafımızı oluşturdu.
Türkiye’nin devlet aklında bir Suriye tarifi var. Bunu gerçekleştirebilmek için ittifak kurduğu güçler, özellikle de rejime karşı savaş veren unsurlar sürekli bir iniş çıkış içinde oldular. Kuşkusuz Şam’ın arkasında, son derece kararlı olarak duran Rusya-İran ve uzaklardan Çin bloğu karşısında bu son derece normaldi. Ankara’yla aynı parantezde olduğunu düşündüğümüz Suudi Arabistan ve Katar’ın, gerçekte nasıl bir Suriye istediği konusundaki belirsizlik, elimizi daraltan bir başka unsur olarak not edilmeli.