Bir kez daha gördük ki, Batı, sahip olduğu konforu, mazlumlara sırtını çevirmeye borçlu. Mülteci dramı karşısında gösterdikleri tavrın herhalde tek cümleyle özeti bu olsa gerek. Ya sırtını çevirecek, esasen kendisinin eseri olan zulme sessiz kalacak. Yahut vicdanları biraz olsun yatıştırmak için oluşturduğu fonlarla göstermelik adımlar atacak. Ne hazin değil mi; genelde bu fonları da o zulümlerin yaşandığı ülkeler üzerinden elde ediyor.
Türkiye’nin kendi kısıtlı imkanları üzerinden, milyonlarca mülteciyi, üstelik dünya standartlarının çok üzerinde imkanlarla barındırması, kendi kamuoyumuzda bile eleştirilere konu oldu. Bunca insanı barındırmanın, gerek ekonomik yükü, gerekse güvenlik açısından ciddi sorunlar ortaya çıkaracağı endişesi dile getirildi. Türkiye’nin bağrına bastığı milyonların yüzde birini bile kabul etmeyi lütuf sayanları görünce söylenecek söz kalmıyor aslında.
Çünkü ortada gerçekten çok farklı bir tablo var. Türkiye’nin Suriye’deki insanlık dramı karşısında gösterdiği duruşu ve milyonlarca mülteciye gözünü kırpmadan sahip çıkışı, yazının girişinde bahsettiğim iki yüzlü tavır hatırlanırsa insanlığın tek kurtuluş yoludur. Tıpkı mültecilere çelme takıp düşürmeye çalışan medya mensubunun tavrında olduğu gibi, Batı’nın kendi içinde biriktirdiği öfke, hele de söz konusu olan Müslümanlarsa, akıl almaz boyutlara ulaşabiliyor. O kameramanın ruh hali, yazık ki içinde yaşadığı dünyanın gerçek yüzü.