7 Haziran seçimleri sonrasında ortaya çıkan tablonun, siyasetin kodlarını tümüyle değiştireceğini düşünenler; aynı zamanda bu değişim projesinin sahipleriydi. Ancak yaşanan kilitlenme hali, hem siyaseti yeniden zaptetme arayışında olanların gücünü kırdı. Hem de Türkiye’nin başdöndürücü bir hızla kendisini gözden geçirmesini sağlayacak bir kısa dönemi ortaya çıkardı.
Ancak bu gözden geçirme halinin ne kadar yeterli olduğu ve yaygın deyimle şapkamızı önümüze koyup ne kadar düşündüğümüzü kestirmek zor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, özellikle çözüm süreci ve etrafında oluşturulan mekanizmalar ve araçların, hızla Türkiye’nin aleyhine şekillendiği uyarısını yaptığında, önce çok farklı tepkilerle karşılaştı.
Erdoğan’la siyaseten aynı yerde duranların bir bölümü de dahil pek çok kesim, onun bu uyarısını, ‘sertleşme’ veya ‘devletin rengine bürünme’ olarak görmeyi tercih ettiler. Yıllar yılı kimsenin cesaret dahi edemeyeceği adımları atan, değişimleri gerçekleştiren ve bunları her defasında büyük siyasi riskler alarak yapan bir lider; bir anda değişim karşıtı ilan edildi. Bu durum öteden beri onu ‘diktatör’ ilan etme hevesinde olanlar için de bulunmaz bir fırsat haline geldi. Neredeyse her büyük değişim hamlesine muhalefet edenler, bir anda özgürlük ve barışın savunucusu haline geldiler.