Birleşmiş Milletler zirvesi daha tamamlanmadan Türkiye’nin merkezinde yer aldığı bölgede hareketlilik daha da arttı. Rusya’nın DAEŞ’i vurma iddiasıyla yaptığı hava operasyonunun, sivilleri vurduğu ortaya çıkınca, bölgeyi nasıl bir geleceğin beklediği endişesi herhalde daha da artmış olmalı.
BM zirvesinde Obama ve Putin ekseninde gerçekleşen karşılıklı atışma ve buna bağlı olarak yansıyan değerlendirmelerin aksine; bu durumun iki büyük güç arasında bir paslaşma olduğunu bir önceki yazıda ele almıştım. Başka bir ifadeyle ABD, Suriye krizinin yönetimini önemli ölçüde Rusya’ya devretmiş durumda. Esasen bu durum başından itibaren de böyleydi ve Amerikalılar hem sırtlarından bir yük atmış oldular. Hem de kendi arzu ettikleri geçiş sürecinin, Beşar Esad’la birlikte şekillenmesine izin verdiler.
Olup bitenin doğrudan ilgilendirdiği ve etkilediği Türkiye için bu yeni tablo, hızlı ve sahici kararlar alınmasını zorunlu kılıyor. Ankara, Suriye sorunundan, gerek milyonlarla ifade edilen mülteci akını, gerekse de sınırlarından fışkıran güvenlik sorunları nedeniyle yakıcı biçimde etkileniyor. Başından beri istediği rejim değişikliği konusunda, ne ABD ve müttefiklerinden, ne de Şam’daki rejimden rahatsız gibi görünen bölge ülkelerinden yeterli destek alamadı. Nedenleri uzun; ama gelinen nokta ortada.