Türkiye 20 Temmuz’da yakın tarihinin en ağır saldırılarından birine uğradı. Bu saldırı, yakın geleceğin Türkiye’sini şekillendirmek isteyenlerin belki de en ciddi hamlesi olarak görülmeli.
Saldırının kim tarafından yapıldığının neredeyse başından itibaren belli olması, nereye gittiğimiz sorusuna peşin cevaplar vermiyor. Ne olduğu, nereye, nasıl ve kimlerle gittiği hala tartışılan terör örgütü DAİŞ’in, Urfa Suruç’ta böyle bir katliam gerçekleştirmesi, seçimlerden yeni çıkan ve kuvvetle muhtemel yeni bir seçime doğru giden bir ülke için çok farklı anlamlar taşıyor.
Öncelikle bu çapta bir saldırının, sadece yeni hükümetin nasıl şekilleneceği üzerine bir hamle olarak görülmesi yanıltıcı olabilir. Kuşkusuz bu saldırının, yeni siyasi mimari üzerinde etkin olma hedefi vardır; ancak çok daha stratejik hedefleri olabileceğini de soğukkanlı biçimde görmek durumundayız.
DAİŞ diye adlandırdığımız terör örgütünün, nasıl bir şekillenme süreci olursa olsun, neredeyse yüzyıldır devam eden bir bölgesel düzenin ve hatta siyasi sınırların değiştirilmesini tetikleyen bir rolü olduğu artık çok açık. Örgütün etkinlik ve eylem alanını kavramak hala çok zor. Ama neredeyse her adımı, mevcut düzeni alt üst edip yıkmaya hizmet ediyor.
Son derece can sıkıcı bir değerlendirme, tahmin edileceği gibi İngiliz medyasından geldi. Times gazetesi, Suruç’taki saldırıyı ele alırken, bu olayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için bir uyarı olması gerektiğini ifade etti. Ardından da Türkiye’nin DAİŞ’le mücadelede PYD ile işbirliği yapmasını önerdi.