Türkiye’nin hemen doğusundaki komşusu, yakın tarihte dünyayla nükleer program üzerine anlaşmaya vardı. Herkesin bildiğini düşündüğümüz bu gerçeği ve gelişmeyi bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Zira Ankara açısından hiçbir şey bu anlaşmadan sonra eskisi gibi olmayacak.
İran’la beş artı bir ülkeleri olarak tabir edilen güçler arasındaki anlaşmanın, bölgemizdeki güç dengelerini değiştireceği üzerinde hemen herkes ortak görüş belirtiyor. Hatta bu anlaşmanın tarihi ve zamanlamasının bizzat bu dengeleri değiştirmek üzerine kurgulandığını söylemek abartılı olsa da gerçekle hayli yakın sayılabilir.
Nükleer anlaşmanın dünyaya sunulan barış imajının, gerçekle ilgisi olmadığı çok açık. Anahtar tespitlerden birisi, bölgeye yabancı yatırımcıların akın etmesi olabilir. Çünkü devrimden bu yana dünyayla ilişkisinde dolaylı yöntemlere mahkum edilen İran için bu yeni durum büyük bir fırsat gibi görünüyor. Ancak daha büyük resimde, asıl dünyayı yönetenler için İran’ın ‘büyük fırsat’ olduğunu görmek gerekiyor.
İran, barış masasına doğru giderken, savunma hattını kendi topraklarının dışında kurarak, belki de en büyük manevra alanını oluşturdu. Coğrafi anlamda siyasi sınırları ve etrafı üzerinden değil, daha çok Şiilik üzerinden kendisine böyle bir alan açtı. Dolayısıyla Tahran’la kavga ya da müzakere etmek isteyenler, kendilerini bir anda Beyrut’ta, Şam’da veya Sana’da buldular.