Hayat bize bu şahane ikramı sundu. Yerel seçimlerle Türkiye’nin
önü açıldı. İki yönetim sahibi olduk.
Ankara’da:
“Tek Adam” yönetimi!
Şehirlerde:
“Demokratik” yönetim!
Yarışa girecekler.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi için mazbatanın Ekrem
İmamoğlu’na verilmesiyle 11 büyük şehrin yönetimi
muhalefete geçti. 11 büyük şehirde 81 milyonluk Türkiye nüfusunun
yüzde 45’i yaşıyor. Türkiye sanayinin, ticaretin, hizmetlerin,
çalışanların, emeklilerin, üniversitelerin, turist ağırlayan
otellerin ve toplam ekonominin yaklaşık yüzde 75’i bu 11 şehirde
bulunuyor. Seçim sonuçları; “tek adamın bütün
gücü elinde topladığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
yönetimi” ile “Şehirlerin katılımcı
demokratik yönetimini”yarıştırma yolunu açtı.
★★★
Gördük.
İzledik.
Dinledik.
İstanbul’da örneğin:
Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu yarışmadı. Tayyip Erdoğan ile
Ekrem İmamoğlu yarıştı.
Ankara’da örneğin:
Mansur Yavaş ile Mehmet Özhaseki yarışmadı. Tayyip Erdoğan ile
Mansur Yavaş yarıştı.
İzmir’de örneğin.
Adana’da örneğin.
Mersin’de örneğin.
Eskişehir’de örneğin.
Antalya’da örneğin.
60 günlük seçim propagandası sırasında muhalefetin adaylarıyla
yarışan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu. Her gittiği kentin
meydanında “hizmetin devam etmesini istiyorsanız bizim adayımıza oy
verin” diye konuştu. Böylece “şehir yönetim gücünü de elinde
toplayacağını, bunun daha doğru olacağını” ilan etti.
Bize oy ver.
Vermezsen hizmet alamazsın.
★★★
Seçimlere böyle girdik.
Ve sonuçta:
1 Türkiyemiz var.
2 yönetimimiz oldu.
Ankara’da “tüm güçleri elinde toplamış merkezi
yönetim” ve şehirlerde “kent insanını
doğrudan yönetime katacağını, ayırımcı değil birleştirici, asık
suratlı değil güler yüzlü, acı dilli değil tatlı dilli, harcayıcı
ve israfçı değil üretici ve adil bölüştürücü, dünyanın en ileri
demokrasisini getireceği sözünü veren” demokrat
yönetim yarışacak.
Faydalı bir yarış olacak.
Ülkeyi birleştirici.
Alternatif getirici.
Çözüm üretici.
İlerletici bir koşu.
Halk da bakacak.
Kıyaslayacak.
Kim iyi?
Yaşayarak görecek.
★★★