Milattan 900 yıl önce yani bundan 2917 yıl evvel insanlar Anadolu’nun bir şehrinde bir tapınağa aşağıdaki yazıyı asarlar. Sıraya girip okurlar sonra birbirlerine sarılır bayramlarını kutlarlardı.
İşte o yazı:
“Gürültü patırtının ortasında sessizce, sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur var. Sakın bunu unutma. Herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık: unutmak olsun.
Bağışla ve unut.
Kimseye teslim olma.
İçten ol;
Telaşsız anlat.
Kısa, açık ve net konuş.
Başkalarına da kulak ver.
Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.
* * *
Yalnız yaptığın plânların değil başardıklarının da adını çıkar. Ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilen. Hayattaki dayanağın işindir, unutma. Sevebileceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.
Olduğun gibi görün.
Ve göründüğün gibi ol.
Sevmiyorsan eğer sever gibi yapma. Çevrene, tanıdıklarına önerilerde bulun fakat asla hükmetmeye kalkma. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın sevgi konusunda yüzyıllardır öğrenebildiği bir kumsaldaki kum taneciği bile değildir.
Aşka sakın burun kıvırma.
Çöl ortasındaki yemyeşil bahçedir aşk. O bahçeye bakmayı hak etmiş bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli ilgiye, yardıma, bakıma, sevgiye ihtiyacı olduğunu da unutma. Hayatta kaybedebilirsin. Kaybetmeyi ahlaksızca bir kazanca tercih et. Birincisinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki; o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.