Üniversitede “yönetim ve
liderlik” dersleri veren Elfin
Tataroğlu, roman, öykü, masal lezzetinde bir kitap
yazdı.
Kitabın adı:
Bahriye.
Bahriye’nin hayatı.
Aydınlanma yolunda bir ömür. Yaşanmış olaylar. Gerçek kişiler.
Bahriye, mütareke döneminde doğdu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında
babasız, çok çalışkan Karadenizli annenin koruyucu sevgisiyle
büyüdü. Kuran kursuna devam etti. Arapçayı ileri derecede öğrendi,
Türkçeyi de en duru, temiz haliyle kullandı. İkinci Dünya Savaşı
sürerken üniversiteye girdi ve “Türk-İslam
tarihi” dalını seçip bitirdi. “İslam
Devletlerinde Türk Naibeler ve Kadın
Hükümdarlar” adlı doktora tezini yazdı. İlahiyat
fakültesinde doçent oldu, fakültede dersler verirken TRT Radyo’da
da (o zaman sadece tek radyo vardı) “Din ve Ahlak
Saati…” programını uzun yıllar başarıyla yaptı.
Laikliğin İslam ile çelişmediğini anlattı. Bahriye, ömrü
boyunca; “Asla nabza göre şerbet sunan; kötüye ve
zararlıya fetva veren birer sözde münevver (aydın)
olmamak” için direndi. Gerçek bir aydın kadın
oldu.
★★★
Bir paket gönderdiler.
İçinde kitaplar vardı.
Bahriye, paketi açacaktı.
Bir an durdu.
“Kumru…” dedi.
Kumru kızının ismiydi.
“Sen uzak dur kızım”
Bir iple bağlıydı
paket.
İpi kesmesiyle saniyeler içinde büyük bir patlama sesi duyuldu.
Doç. Dr. Bahriye Üçok, öldürülmüştü. Elfin
Tataroğlu’nun “Bahriye” romanını okuduğunuzda bugünkü
“düşmanlaştırma- kamplaştırma- şeytanlaştırma” eylemlerinin 40 yıl
önceden sağcı iktidar partilerinin, muhalefete karşı yaşatıldığını
olay olay, örnek örnek görüyorsunuz. O yıllarda kutuplaştırma;
“Sovyet Ruslar gelecek Türkiye’yi işgal edecek, solcular da onların
iş birlikçileri” söylemi üzerine oturtulmuş.
Toplumu ikiye böl.
Kutuplaştır.
Muhalefeti düşmanlaştır.
Dış güçlerin ajanı göster.
Vatan haini de.
İslam karşıtı yaftası vur.
Türklüğe saldırı say.
Oyunu artır.
★★★
“Bahriye” romanında anlatılan
kutuplaştırma- şeytanlaştırma- vatan haini- din düşmanı damgası
vurma bugün sanki yeniden hortlamış gibi… Romanda var, yazar altını
çizmiş.
Kutuplaştırma, Türkiye’ye her alanda büyük kalite kaybı sonucunu
getirmiş. Aynı hatayı yine yaşıyoruz. Kentlere belediye başkanı
seçeceğiz. Yarış; birleştiricilik- kardeşlik- hukukun üstünlüğü-
yerli üretme- eşit bölüşme- sıfır yolsuzluk- sıfır yeme- sıfır
yedirme- devlet sırtından yaratılan şatafattan ve israftan
vazgeçme- devlet ve belediye kadrolarını hısım- akraba-
partililerle doldurmayı durdurma- yüksek yerel demokrasi kurma
üzerine olmalıydı.
KALEMİN GÖR DEDİĞİ