Adana'da büyüdüm. Çukurova'nın bin bereket altın toprağından
akan Seyhan ile Ceyhan nehirlerinin hikayelerini bütün Adanalılar
gibi ben de bilirim. Seyhan ile Ceyhan şimdi ayrı ayrı akıyorlar.
Başlangıçta bir tek akar suydular. Sonra ayrıldılar. Tekrar
birleştiler. Ayrıldılar. Birleştiler. Altı kez ayrıldılar. Okurlar
ile yazarlar, ayrı ayrı akan nehirlerdir ama her doğan gün
buluşurlar, birleşirler, paylaşırlar, dayanışırlar.
Aynı denize akarlar.
Geldik temmuz ayına.
Bana az biraz izin.
Ay sonuna doğru döneceğim. Tekrar birleşeceğiz. Bıraktığımız yerden
devam edeceğiz. Bıraktığımız yer neresi derseniz; çok çetin, ağır,
zor, çetrefil, ufkun puslu ve dumanlı olduğu bir dönemden
geçmekteyiz. Bölgemiz kan içinde.
Coğrafyamız sancılı.
Eskinin emperyalist bugünün küresel güçleri, Türkiye'yi de haritası
değiştirilecek bölge ülkesi sınıfına koydular. Türkiye yalnızlaştı,
dostu olmayan ülke haline geldi, getirildi. İçeride Yürüyen
Kemal'in arkasında “bıçak kemiğe dayandı adımları” başladı ve
toplumun her kesiminden kararlı ve çok seviyeli destek buldu çünkü
“adaleti iktidarın çekici haline getirip darbeci dinci Fetullah'ın
başına vuracağız” diye yola çıkanlar, çekici iktidarı eleştiren ve
ruhlarında hürriyet olan insanlara vurma kurnazlığına saptılar.