Rakamlara, sayılara boğmayalım. Ne oluyor, nereye gidiyoruz,
basitçe anlatalım: Şirketler batıyordu. Vergilerin toplandığı
“devlet çanağına” ellerini soktular. Kredi pompaladılar. Şirketler
kurtuldu.
Bankalar da batıyordu.
Devlet desteği yağdırdılar.
Bankalar da rahatladı.
Buna “besleye besleye arsızlaştırma” denir. Besleme modeli vergi
artırmaya vidalıdır. Halktan vergi toplanır. Batana can simidi
yapılır. Kredi Garanti Fonu dedikleri; “ölmüş şirketi ve sahibini
besleme” yöntemidir. Bu yöntemde: Halk vergi altında inler. Yüksek
vergilerle halkın sırtından toplanan kaynak “beceriksiz ve çapsız
yönetimin sebep olduğu şirket batışları ile banka batışlarını
geçici bir süre için durdurmak için” kullanılır. Besleme,
hortumlamanın kanuna uydurulmuş yeni çeşididir. Genelin (halktan
alınan vergi) parası, beslensin diye özele
(şirkete-bankaya-tüccara) aktarılır.
Vergiler bu yüzden artıyor.
Burada durmayacak.
Elleri mahkum!
Vergi artışını zamlar izleyecek.
Zamlar ve vergi artışı da gidip enflasyonu besleyecek. Çünkü
Türkiye ekonomisi “Reis’e Lüks Saray – Halka Yüksek Vergi
Düzeninin” kaçınılmaz sonucu olan “açık sarmalına” girdi.
Açık açığı büyütüyor.
* * *
Devleti şişirdiler.
Yedikçe yiyen.
Şiştikçe şişen.
Açık büyüten.
Bir köhne yapı doğdu.
Bir yandan 1 başbakan ve 25 bakanlı bir hükümet ve diğer yanda 25
gölge bakanlı, sayısını tam olarak kimsenin bilmediği bol danışman
kalabalığında Cumhurbaşkanı…
1 gövde.
2 baş.
Yapılan iş aynı.
“Reis’e Lüks Saray-Halka Yüksek Vergi Düzeni” 1 gövdeli 2 başlı
“harcama canavarı devleti” yarattı. Ne komünist devlete benziyor,
ne liberal devlete, ne sosyal devlete ve ne de romancı Kemal
Tahir’in Osmanlı’yı farklı göstermek için uydurarak bulduğu “Kerim
Devlete” benziyor… Bunun için daha çok vergi toplanacak. Daha çok
zam yapılacak ki, “besleme modeli” sürsün ve hemen herkes
arsızlaşıp, yüzsüzleşerek; “sahip… sahip… sahip…” diye saraya selam
dursun. Şanlı Osmanlı’da da herkes “sahip… sahip… sahip…” diye
saraya koştuğu için imparatorluk sonunda battı.
Besleme modeli!
Sahibe sarılma!