Bu yazı yazıldığı saatlerde henüz “canlı bombanın örgütü” netleşmemişti. Tahminler dumanlıydı. IŞİD de olabilir. PKK da… Ya da bir başkası… Sultanahmet’ten sonra İstanbul’un diğer kalbi Beyoğlu’na da kanlı katliam bombası geldi. 5 insan hayatını kaybetti. 7’si ağır 36 kişi yaralandı. İstanbul korkuya gömüldü. Canlı bombalar; Bağdat, Şam, Ankara’dan sonra başkentlerine İstanbul’u da eklediler. İstanbul’da “Cumartesi Anneleri”nin toplandığı mekana 15-20 adım ötede “cumartesi bombası” patladı. Siz söyleyin. Neredeydik. Nereye geldik. Ben sorayım. Nereye gidiyoruz? Zor günlere gidebiliriz. Korkutucu, bezdirici, daha çok can alıcı, daha çok kan akıtıcı eylemler gelebilir. Dinci terör bir yandan. Bölücü terör öbür yandan. Terör Türkiye’ye savaş açtı. Savaştayız. * * * Tamı tamına 3 yıl önceydi. 2013 yılının yine mart ayının 21’ine rast gelen (yarın 21 Mart) Nevruz Bayramı günü; PKK’nın kurucusu İmralı Adası’nda hapis Abdullah Öcalan’ın mektubu Diyarbakır Meydanı’nda Türkçe ve Kürtçe okundu. Mektupta Öcalan, “Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor… Demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış geliyor… Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun noktasına geldik…” diyordu. Bu mektup Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın da onayı olmasaydı, o meydanda okunamazdı. Silahlar susacaktı. Fikirler yarışacaktı.