Eski milletvekili Eren Erdem, yattığı cezaevinde “adalet
orucu” başlattı. Bunun anlamı şu: Milletvekilliği yapmış
bir insan bile sesini duyuramadığı için “ölüm
orucu” dışında bir seçenek bulamadı.
Bir metin yazmış.
Avukatı aracılığıyla açıkladı. Diyor ki, “Adalet orucu, bir süre
yemeği kesip sadece sıvı alacağım ve akabinde sıvıyı da keseceğim,
sonu belli bir yaşam mücadelesidir. Tüm tıbbi müdahaleleri
reddettiğimi duyuruyorum.”
Niçin bunu yapıyor?
Hapisteydi, tutuklu yargılanıyordu. İtiraz etti. Mahkeme onu
tahliye etti, tutuksuz yargılanması sürecekti. 15 dakika sonra üst
mahkeme tekrar tutuklama kararı verdi. Eren Erdem, “dosyayı
bilmeyen, duruşmaları izlememiş bir mahkeme heyetinin, 56 klasörü
15 dakikada okunmasının mümkün olmayacağını” söylüyor ve
“adil yargılanma ve aklanma hakkım yok ediliyor”
diyor. Bunun için “adalet orucu” başlattığını söylüyor.
★★★
4 yıl Meclis’te halkı temsil etti. Partisi (CHP) var. Partisi
Meclis’in ana muhalefeti… Yine de sesini duyurmak için
“ölüm orucuna yatmaktan” başka bir seçenek
bulamadı. Eren Erdem, okunsun diye yazıp avukatı ile dışarı
yolladığı metinde bu durumu “her şey kanıksanmış”
diye açıklıyor.
Adil yargılanma yok.
Bana ne!
Masumiyet
gözetilmiyor.
Bana
ne!
Suç şahsidir.
Bana ne!
Lekelenmeme hakkı
var.
Bana
ne!
Hukuk, iktidarın muhalefeti biçme aracı
haline getirildi.
Bana ne!
İktidar adaleti, siyasi hamleler yapma aleti olarak
kullanıyor.
Bana
ne!
Toplumu uyaracak olanlar koyu bir “bana ne
sağırlığına” gömüldüğü için eski bir milletvekili ölerek
sesini duyurmayı seçti.
Bu noktaya geldik.