Gazeteci susturanlar tarihin çöplüğüne gittiler. Susturulan
gazeteciler, halkın gözünde daha büyüdüler, gönlünde yaşadılar.
Bu gerçek bir yana.
Asıl anlatmak istediğim şu: Gazeteci susturma merakı, yeni değil.
Sadece bizim başımıza gelmiş de değil. Şinasi’den, Namık Kemal’den,
Ali Suavi’den bu yana 250 yıllık basın tarihimizde yüzlerce örnek
var. Gazeteci susturma merakı bugün iktidarda olanlarla
başlamadı. Ben Adana Lisesi’nde okuyordum. 1960’lı yıllardı.
Generaller darbe yapmışlardı. Adana’nın Sinan Paşa Mahallesi’nde
Sabancıların, Sapmazların, Salih Bosna’nın fabrikalarında
çalışan işçi babalarımız, ağabeylerimiz çoğu Akşam Gazetesi
okuyordu. Bize de okumamızı öneriyorlardı. Akşam Gazetesi’nin çok
okunan iki yazarı; Çetin Altan ve İlhami
Soysal’dı.
İkisini de severdim.
İçerek okurdum.
Kalemleri keskindi.
İkisi de aslında Atatürkçü Generallerin yaptığı darbeyi
savunmuşlardı. Çünkü o dönemin DP iktidarı, gazeteci susturma
merakı içine gömülmüş: Ahmet Emin Yalman, Hüseyin
Cahit Yalçın, Bedii Faik, Şinasi Nahit Berker, Metin
Toker ve onlarca gazeteciyi hapse tıkıp susturmuş,
gazetelere sansür uygulamış, köşeler çoğu zaman bomboş yazısız
bırakılmıştı.
★★★
Yıllar hızlı geçti.
Bir gün baktım İlhami Soysal, dönemin Genelkurmay
Başkanı Cemal Tural’ı keskin bir dille
eleştiriyor. Hukuku çiğnediğini, kanun tanımaz olduğunu, aşırı
harcamalarını yazıyor. Durmuyor, her gün yazıyor. İlhami
Soysal’ı bir sabah gazetenin Ankara Bürosu’na gitmek için evinden
çıktıktan sonra sille-tokat Buick Marka siyah bir arabaya sokup
kaçırdılar. Bir yandan yumruklarını ağzına burnuna indirirken bir
yandan da “Büyüklerimiz aleyhine yazarsın ha… (!) Sen
Komünist misin ulan… (!)” diyerek dövüp kan revan
içinde yol kenarına bırakıp gittiler. İlhami Soysal’ı dövdürerek
korkutup susturmak isteyenin Genelkurmay Başkanı Cemal Tural olduğu
anlaşıldı.
İlhami Soysal!
Çizgisinden dönmedi.
Yazmaya devem etti.
Çetin Altan ve İlhami Soysal halkın günlünde taht kurdular. Cemal
Tural unutulup gitti.