“Fransız kalma…” diye dilimize girmiş bir deyim var. Başka
dillerde yok. Bir tek bizde var. Nereden geldi, nasıl geldi, hangi
anlamda ilk kullanıldı, bilgi aradım bulamadım.
Fransız kalma:
İlgisiz durma.
Anlamında kullanılıyor.
Bu deyimden hareketle; “Fransa’da olanlara Fransız
kalmayalım” derim.
Ne istiyor Fransızlar?
Vergilere isyan ettiler.
Zamlara baş kaldırdılar.
Eylemlerini, halk da cep telefonu üzerinden Meclis’e kanun
teklifi verebilsin, Meclis bu teklifi tartışsın, kanunlaştırsın,
özelleştirmeler iptal edilsin, emeklilik yaşı 60’a çekilsin,
Renault dışarıdaki fabrikalarını kapatıp, Fransa’ya taşısın bizi
işsizlikten kurtarsın, çocuklar 10 yaşına gelinceye kadar devlet
yardımı alsın türünden “60 maddelik köklü yapı
değişikliği isteyen” talepler sıralıyorlar..
Sarı Yelekliler Manifestosu!
Sanki yeni devrim istiyorlar.
Özeti:
Zenginlikten payımı isterim!
★★★
Fransız Profesör Thomas Piketty, 3 yıl
önce tuğla kalınlığında “Yirmi Birinci Yüzyılda
KAPİTAL” diye bir kitap yazmıştı.
Türkçe’ye çevrildi.
Okuyanlarınız vardır.
Bu Fransız profesör kitabında “Son 100 yılı içerisinde
dünya milli gelirinin nasıl
paylaşıldığını” araştırıp, sağlam verilere dayanarak
sergilemişti.
Vardığı sonuç şöyle.
Milli gelirin aktığı iki kanal var. Birisi sermaye sahiplerine akan
geniş kanal. Diğeri emek sahiplerine akan dar kanal. 100 yıl içinde
dünyada sermaye kanalı genişlerken, emek kanalı daraldı.
Sermaye geliri:
Kira, kâr payı, faiz, rant,
artık değer, tahvil- hisse senedi kazancı- royalti ödemeleri.
Emek geliri:
Yevmiye, ücret, ikramiye, fazla
mesai, ikinci iş, ücret dışı diğer gelirler.
100 yılda sermaye önde.
Hem de çok önde.
Bu sadece Fransa, İngiltere, Avrupa, ABD’de değil gelişmekte olan
ülkelerde de (bu bağlamda Türkiye’de de) böyle oldu. Milli
gelirin (yaratılan zenginliğin) paylaşımında eşitsizliğin büyümesi
bela biriktiriyor.