Sadece İstanbul’a ihanet edilmedi, gizli mandacılığa da
hizmet edildi. Milyonlarca örnek var. Örneklerden biri;
İstanbul Şehir Hatları vapurlarının acı durumudur.
Vapurlar yerli yapımdı.
Şehre yakışıyordu.
Eksiksiz çalışıyordu.
Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulmuş Haliç
Tersanesi ile 1938 yılında Fransız şirketten alınarak
kamulaştırılan İstinye Tersanesi, Şehir Hatları
vapurlarının üretim, bakım, onarımlarını yapıyordu. Yeni
değil 40 yıl önce; köprü yanına köprü yaparak İstanbul’u ranta
kurban etmek yerine insanları deniz üzerinden daha çok taşıyarak
trafiği rahatlamak böylece İstanbul şehrini, park, bahçe, yeşil
alan düşmanı beton yığınına çevirmeden onun tarihine saygılı olmak
fikri de benimsenmişti.
2004’e gelindi.
Vapurlar Belediye’ye devredildi.
Üç yıl geçmeden Belediye vapurları satmaya ve dağıtmaya
başladı. Çoğu “C Tipi” denilen 750 yolcu taşıyan
gemilerdi. 1850 yılından beri yerli tersanelerde üretilip, onarımı,
tamiri yapılıp Marmara’da, Boğaz’da, iki yaka arasında
çalışıyorlardı. Vapurlar satılınca filoda açık doğdu.
2007 yılına gelinmişti.
Yeni vapurlar yapılmalıydı. * * * Propaganda, tantana!
Sözüm ona İstanbul halkına soruldu. Yeni vapuru nasıl istersin?
Rengi, biçimi, çizgisi ne olsun? Yarışma düzenlendi. Tarihi çizgisi
olan modeller kazandı. Fakat İstinye Tersanesi, çevreyi
kirletiyor diye yıllar önceden kapatılmış, Haliç Tersanesi de
üzerinde yat limanı, 5 yıldızlı otel, 1000 kişilik cami, lüks
lokantalar, alışveriş çarşıları, sinemalar yapsın diye özel sektöre
satılığa çıkarılmıştı. Yapmayın, etmeyin, İstanbul’a kıymayın,
“şehir rantı için Fatih Sultan Mehmet’ten kalma Haliç
Tersanesi’ne hançer vurmayın” diyen sivil inisiyatifler
doğdu. Gemi mühendisleri, üniversite hocaları, şehir plancıları,
tarihçiler toplantılar yaptı. Onları dinlemediler.
Haliç Tersanesi, ranta gitti.
Vapurlar dışarıya sipariş edild...