Bekliyoruz.
Sadece biz değil; büyük sermaye, büyük bürokrasi, büyük generaller,
büyük dışişleri, büyük diyanet, 16 yıllık düzenin kaymağını
yiyenler, yeni zenginler, avantasını “tek adamın Türkiye’yi 2028
yılına kadar yönetmesine bağlamış olanlar” ve sandıktan
“Halkın tokadı tek adamdan büyüktür” diyen müjdeli
bir sonucun çıkmasını isteyenler pazar gününün akşamını bekliyoruz.
Havada müjdeli bir haberin ağırlığı var.
Sis dağıldı.
Narkoz etkisini yitirdi.
Saray sarsılıyor.
Bütün güçleri elinde toplamış Saray modelini savunan tek lider
gidiyor.
Seçimle geldi.
Seçimle gidiyor.
Halk getirdi.
Halk götürüyor.
Böylece “ileri demokrasiye ve daha yüksek kaliteli üretimi başaran
bir yeni Türkiye’ye geçebilmenin” kapısını aralayacak. * *
* Seçim kampanyası başladığında “yüksek oranda
kararsız seçmen” vardı. Kararsızların oranı son haftada
inebilecek en az noktaya kadar geriledi. Kararsızlık; “bir
fikrim yok, birisi beni aldatacak, en az kötü olan, en az vicdansız
olan, en az rüşvetçi, israfçı olan aldatsın” demektir.
Ufuklar açıldı.
Seçim kampanyasında üç yeni lider; Muharrem İnce, Meral Akşener,
Temel Karamollaoğlu yanlarına hapisteki Demirtaş’ı da alarak
“birlik-beraberlik enerjisi” yarattılar. Bu
enerjiyle ufuk açıcı oldular. Seçim kampanyası boyunca “Ben başta
olmazsam Türkiye batar, biter, parçalanır, halk buzdolabı, fırın
bile bulamaz…” diye büyüklenene karşı; “ben seçilmezsem de
seçileni desteklemeye devam ederim” söylemini öne
çıkardılar.
Ben…
Ben…
Ben…
Diyenin kurduğu “baskın seçim tuzağını” bozdular.
3 lider ilkeleri ve hedeflerini anlattılar: Adalet ve üretim. Gücün
tekliği değil, güçlerin çokluğu. Liyakat ve adil paylaşım. Saray’ın
akla getirdiği şatafata, yemeye, yedirmeye son.
Tezin anti tezi doğdu.
Etkinin tepkisi o...