Geçen hafta Bodrum Cumhuriyet Savcılığı “bir iddianame” hazırladı. Düşündürücüydü. Eylül ayında Bodrum açıklarında bir tekne faciası yaşanmıştı. İddianame bu feci kazanın çeşitli aşamalarında yer alan 14 kişinin “kasten adam öldürmek suçuyla” yargılanmasını istiyordu.
Tekne su almaya başladı.
Kaptan bunu fark etti.
Yolcuları uyarmadı.
Denize atladı, kaçtı.
Gece yarısı 00.58’di.
Tekne 7 kişilikti. 18 göçmen doldurulmuştu. Teknenin ön kısmı havaya kalktı. Suya dökülen göçmenlerin üzerine devrildi. 3 göçmen hayatını yitirdi.
Tekne arızalıydı.
“İnsan kaçırma” şebekesinin tüm elamanları; teknenin resmi kayıtlardaki sahibi, teknenin gerçek organizatör sahibi, teknenin tamirini yaptıran, İstanbul-Bodrum arasında irtibat sağlayan elamanı, teknenin kaptanı, VIP aracıyla göçmenleri sahile getireni, göçmenlerin tekneye taşınmasında görev alan 2 kişi, otelde göçmenlerle kalıp organizasyona yardımcı olanı, tekneyi tamir edeni, organizasyonun içinde yer alan otel sahibi, bunların hepsi “teknenin arızalı” olduğunu ve 7 kişilik tekneye 18 kişinin doldurulduğunu biliyordu.
★★★
Bu haberi okuyunca aklıma Ankara’daki tren kazası geldi. İleri teknoloji ürünü hızlı tren başkent Ankara Garı’ndan çıkarken yanlış makasa girdi, karşıdan gelmekte olan kılavuz lokomotifi ile kafa kafaya (karambol olma) çarpıştı.
9 yolcu canından oldu.
Ölenlerin 3’ü makinistti.
Monitör sistemi yoktu.
Monitör olsaydı eski adıyla “makasçı” yeni adıyla “Tren Teşkil Memuru” TCDD çalışanı Osman Yıldırım, yüksek hızlı treni yanlış hatta sokmayacaktı. Makasçı Osman, Samsun’dan Ankara’ya geçici görevle yeni tayin edilmişti. Monitör olmadan tren teşkili konusunda yeterli eğitimden de geçmemişti.
Bunu herkes biliyordu.
Bakan biliyordu.
Yardımcıları da biliyordu.
TCDD genel müdürü.
Genel müdür yardımcıları.
Gar müdürü.
Gar müdür yardımcıları.
Servis müdürleri.
Servis müdür yardımcıları.
Saysam 1000’i bulur.