Yeni bir komiserimiz oldu. İsmi McKinsey diye yazılıyor.
Okunuşu: Kinzi…
Eğitimi, görgüsü.
Dikkati, disiplini.
Kökü Amerikalı.
Ülkemizi yönetenlerin suyundan mı, huyundan mı bilinmez; sık sık
bir komiser bulmaya mahkum edildik. İlk komiserimiz, Padişah ll.
Abdülhamit döneminde çıkartılan “Muharrem
Kararnamesi” ile geldi. 1875 yılıydı. Osmanlı
akılsızca, mantıksızca borçlanmış, saray yaptırmış, yemiş, içmiş
anapara ve faizlerini ödeyemez hale gelmiş, yeni dış borç bulmak
zorundaydı. Alacaklı devletler, bankerler, bankalar ilk
komiserimizi gönderdiler. Adı “Düyunu
Umumiye” yani “Borçlar İdaresi”
konmuştu. Muharrem Kararnamesi’ne göre komiserimiz Düyunu Umumiye,
borçların ödenmesi için devletin tüm ekonomik faaliyetlerini,
alacaklılar adına kontrol ediyordu. Borçların bir kısmını sildiler,
büyük bölümünü aldılar. Osmanlı da battı. ★★★ Yıllar yılları
kovaladı.
Atatürk döneminde borca yüz vermedik, Osmanlı’dan kalan borçları da
kuruşuna kadar ödedik ve “çok üretip az tüketerek ve yerli malı
üretim seferberliği ilan ederek” dış borca bağımlı olmadık.
Komisere de ihtiyaç duymadık.
Atatürk dönemi bitti.
Borçlar yeniden şişti.
Borcu borçla kapatma noktasına (bugün yaşadığımız) yine geldik.
Alacaklılar; uluslararası finans kapitalin bankaları,
bankerleri “sen önce liranın değerini düşür
(devalüasyon yap) sonra da borçları ödeme planı çıkartalım ben sana
komiserimi göndereyim, çünkü sen altını toplayamıyorsun komiser
seni denetlesin” dediler.
Komiserin adı IMF’ydi.
IMF adlı komiserle Türkiye son 47 yılda toplam 19 anlaşma (Standby)
imzaladı.
Geldik Erdoğan dönemine.
Erdoğan masal anlattı.
Çokça milli, yerli dedi.
Gerçekte tıpkı Osmanlı döneminde ve 1950’den sonra gelen iktidarlar
döneminde olduğu gibi dış borca battı. Dış borçlanmada tek farkı;
devleti az, özel sektörü çok borçlandırdı. Saraylar dikti, VIP uçak
filosunu...