Milletvekilleri Meclis’e seçildikleri kentlerin yerli ve milli ürünleriyle geliyor.
Antep’in baklavası.
Siirt’in fıstığı.
Giresun’un fındığı.
Çiçeği burnunda genç bir milletvekili ise kapısı yana değil yukarı açılan, gök gürültüsü sesiyle çalışan 4 milyonluk ithal otomobiliyle geldi.
Lamborghini!
Lüksün lüksü.
İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı. Kan gövdeyi götürüyordu. 55 milyon insan öldü. Bu kanlı günlerde Lamborghini adlı traktör fabrikasının sahibi, rüzgardan kanat yapmış gibi uçarak giden hızlı otomobillere binmeye meraklı biriydi. Ferrari marka otomobilinde debriyaj sorunu çıktı. Sorunu, fabrikasına bildirdi.
Hadi oradan dediler.
Çapın kadar konuş!
Sen kaba-saba traktör yapan bir adamsın, bu ince ve gelişmiş spor otomobili üreten firmanın sahibi Ferrari’yi eleştiremezsin.
Azarladılar.
Kapıdan kovdular.
Ar etti.
Göstereceğim size dedi.
Ferrari firmasının eski mühendislerini kadrosuna katarak işe başladı. Başardı. Lomborghini bu ar etme (utanma) acılı duygusundan ve “seviyeli rekabetten” doğdu.
* * *
Bizim milletvekili, motosiklet yarışçısı ve şampiyonluğu olan başarılı bir sürücü… AKP’den seçildi; “Beni göreve Sayın Cumhurbaşkanımız davet etti… Milletvekili maaşına ihtiyacım yok… Muhtaç insanlara dağıtacağım, Lamborghini’nin çok benzin yutması da sıkıntı değil, benim param var” dedi.
Helal olsun.
Güzel bir algı.
Fakat son haber, milletvekilini sıkıntıya soktu. Lamborghini’sini yabancı uyruklu eşinin üzerine almış. MTV ve ÖTV karşılığı 3 milyon 200 bin TL vergiyi ödememiş.
Vergi kaçırma değil.
Vergiden kaçınma var.
Devlet sırtına binme!
Bu açıdan bakınca; seçildikleri kentlerin milli ürünleri baklava, kayısı, fındığı ile Meclis’te görüntü veren milletvekilleri, devlet sırtına binmeyen, seviyeli bir rekabet içinde oldular.
* * *
Otomo...