Tek bir kilo kimyasal koruyucu ilaç girmemişti, tek bir damla kirli su bulaşmamıştı, tek bir gram yapay gübre, tek bir tane ithal yabancı tohum ekilmemişti.
Yağmur suyuyla sulanmış. Kendi otuyla gübrelenmiş. Kendi doğasıyla yaşamıştı.
Hz. Havva ile birlikte Hz. Âdem’in cennetten kovulup dünyaya geldiği ilk günkü gibi ekilmemiş, biçilmemiş, kirlenmemiş, tuzlanmamış, yozlaşmamış, çoraklaşmamış durmaktaydı…
Hatırladınız değil mi? Mayınlı topraklar vardı.
Hâlâ varlar, duruyorlar.
Suriye sınırında, Irak sınırında 140.000 hektar mayınlı alanın 10.000 hektarı hariç tamamı birinci sınıf tarım arazisi; aşırı ilaç, aşırı gübre ile kirlenmemiş, aşırı ekim ile yorulmamış, miras yoluyla da bölünüp parçalanmamış “mayınlı arazileri temizlemek” ve üzerinde yüksek verimli tarım ve hayvancılık yapmak varken uçakla 13 saatte gidilebilen Latin Amerika ülkesi Venezuela’da ve uçakla 10 saatte ulaşılan Afrika ülkeleri Sudan ile Nijer’de “çiftlikler kurmaya” kaç milyon dolar olduğu bilinmeyen paralar ve teşvikler akıtmaya akıl yatırmak...