Onun hakaret etme özgürlüğü aslında yok ama var olduğuna inanıyor. En ağza alınmadık küfürleri, en diline biber sürülecek kelimeleri, en aşağılayıcı hakaretleri savurabiliyor.
Çürük diyor.
Sürtük.
Vandal.
Hain.
Çapulcu diyor.
Sonra da bir haklılık payı bulup; “Milletin diliyle söyledik… Milletin diliyle teşhis yaptık…” diyerek üste çıkıyor.
Sürtük kelimesi.
Vandal.
Hain.
Çapulcu, çürük.
Millet yani halk, bu kelimeleri öfkelenince, kontrolünü kaybedince, karşı tarafa çamur atmak isteyince, öfkesini boşaltma ihtiyacı duyunca kullanıyor.
Muhalefet partileri başkanlarını, milletvekillerini, yazılarını
beğenmediği yazarları, kendisini eleştiren profesör, doçent
akademisyenleri, aydınları, şairleri, tek tek de çıksa ekonomi
politikasını “çöküşe gidiyoruz” diye tanımlayan iş insanlarını ve
hatta kendi partisinde uzunca yıllar beraber siyaset yaptığı;
bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı verdiği dava arkadaşlarını
bile çok ağır küfürlü kelimelerle sıvıyor, savuruyor,
susturuyor.
Sonra!
Milletin diliyle…
Bu yöntemi kılavuz yapıp, milletin diliyle ben söylemeyeyim. Millet (halk) ne diyor, ona kulak vereyim: Hısım ve akrabalarının yönetiminde olduğu vakıflar aracılığıyla bağış toplanması ve yine hısım ve akrabanın yönetimde olduğu ABD'deki vakfa, 67 milyon dolar bağışı transfer etmek milletin de diline düştü.
Milletin dili:
Hırsızlık diyor.
Milletin teşhisi:
Vakıf kılıflı hırsızlık.
Ben söylemiyorum.