Şu “Naylon darbeci” başlıklı yazım
yüzünden 5 gündür hep kendimi anlattım. Bir gazete yazarı için
yazılarında bir kez olsun
bile “ben” demek ölümdür. Bağışlayın.
Kendimi yazmaya mecbur edildim. Affedin. Kendini savunmayan hiçbir
şeyi savunamaz. Şimdi olanı, biteni, ülkeyi, vatandaşı, hayatı
yazmaya geri döneyim. Bugün “Naylon trenciye ve naylon
trenciliğe gelip nasıl saplandığımızı” yazmaya
çalışayım.
Değerli okurlar.
Sayın vatandaşlar.
Hızlı tren yapıyoruz, çağ atlıyoruz, Atatürkçülerin, Kemalistlerin,
laiklerin özetle geçmiş iktidarların 70 yılda döşedikleri tren
raylarının 15 mislini biz 15 yılda döşeyip “durmak yok
yola devam” gidiyoruz dediler.
İnandınız.
Sevindiniz.
Alkışladınız.
Oy verdiniz.
Trenlere bilet alırken oradaki memura sormanız gerekirdi:
1- Bineceğim trenin sinyalizasyon sistemi var
mı?
2- Bineceğim trenin üzerinde yürüdüğü
rayların altındaki toprağı yağmur suyu erozyona uğratmış
olabilir, kontrol edildi mi?
3- Ray güvencesi var mı?
4- Saatte 120-180 kilometre hıza
çıkabilen “hızlandırılmış trenleri” bize
“hızlı tren” diye yutturuyorsunuz, eyvallah,
ancak saatte 50-80 kilometre hızla gidebilecek trenlere uygun
olarak yapılmış eski raylar üzerinde 120-180 kilometre hız
yapan “hızlandırılmış trenlerin” gelip
Pamukova’da raydan çıkacağını ve tren yolculuğunun Kütahya’da,
Kocaeli’de, Çorlu’da ve Ankara’da “cinayete
dönüşeceğini” hesapladınız mı?
5- TCDD’deki işleri taşeron şirketlere
devrederken ve deneyimli mühendis ve teknikerlerin yerine partili,
yandaş, tecrübesizleri koyarken, tren yolu işletmeciliğinde en
küçük hatanın büyük ölümlü kazalara dönüşeceğini düşündünüz mü?
6- Kıldan ince ve kılıçtan keskin bir
dikkatle yapılması gerek...