Karısına güvenmeyen koca, karısını değiştirir. Kocasına
güvenmeyen kadın, kocasını boşar. Öğretmenine güvenmeyen öğrenci,
dersten vazgeçer. İmamına güvenmeyen cemaat, camisini değiştirir.
Muhasebecisine güvenmeyen patron, muhasebeciyi kovar. Haberine
güvenmeyen gazeteci, gazeteciliği bırakır. Şarkısına güvenmeyen
şarkıcı bestesini iptal eder. Seçtiğine güvenmeyen halk, sandığa
gider. Seçtiğini değiştirir.
Hepsi olabilir.
Bu olmaz.
Yani mümkün değil.
Büyük saçmalık!
Bir başkomutan ordusuna güvenmezse zaten o başkomutan olamaz. Ordun
yoksa neyin başkomutanısın! Daha açık yazayım; 15 Temmuz'dan bu
yana milyonlarca insan ve derya olmuş kalabalıklar meydanları
doldurup, ellerinde şanlı Türk bayrakları, “birliğe beraberliğe
susamış” temiz niyetleriyle; “Cumhurbaşkanı ve Başkomutan” diye
haykırıyorlar. Darbecilerin öldürmeğe kalkıştığı
cumhurbaşkanlarına, ona oy vermemiş olanlar bile, sahip çıkıyorlar.
TV'ler, radyolar, gazeteler; söze, yazıya “Cumhurbaşkanı ve
Başkomutan Recep Tayyip Erdoğan” diye başlıyorlar. 15 Temmuz'dan
önce mevki tanımlaması olarak sadece “Seçilmiş Cumhurbaşkanı…”
kullanılıyordu. Kanlı darbe girişimi sonrası mevki tanımı;
“Cumhurbaşkanı ve Başkomutan…” diye değişti. “Cumhurbaşkanı”nın
yanına “Başkomutan” sıfatı da eklendi. Millete (milli iradeye)
liderlik eder, orduya da komuta eder anlamında eklendi.
* * *
Sonu saçmalık oldu: Kazakistan Cumhurbaşkanı Türkiye
Cumhurbaşkanı'nı Sarayı'nda ziyarete gelmişti. Tören başladı. Milli
marşlar çalınırken hep 21 pare top atışı yapılırdı. İlk kez
yapılmadı. Nöbet platformunda önce Muhafız Alayı askerleri yer
aldı. Sonra iki lider tokalaşarak basına poz vereceği bu alanda
nöbetçi platformdan Mehmetçik uzaklaştırıldı. Yerini uzun namlulu
silahlarıyla özel harekat polisleri aldı. Törenin yapıldığı alana
Özel Harekat Daire Başkanlığına ait “Ejder” adı verilen zırhlı araç
yerleştirildi.
Asker gitti.
Polis geldi.
Başkomutan!
Sarayı'ndan ordusunu kovdu.