Sandıklar açıldı, oylar sayılmadı, oylar tartıldı.
Sandıktan “Türkiye Tayyip Erdoğan'dan büyüktür” gerçeği
çıktı.
Babasının malı sandı.
Dedesinin tarlası sandı.
Amcasının kayığı sandı.
Bir yana “Tayyip Erdoğan” kondu, diğer yana “demokrasi, hukuk,
vicdanı olan Türkiye” yerleştirildi, hangisi büyüktür, hangisi
önemlidir, hangisi değerlidir, dün oyladığımız buydu. Bu eşit
şartlarda bir halk oylaması değildi.
Elleri güçlüydü.
Tayyip Erdoğan.
Devlet Bahçeli.
İki liderin partisi bir olmuş, yanlarına Büyük Birlik Partisi'ni de
almışlardı. Üç partinin en son seçimde aldıkları yüzde 63 oyları
vardı. Referandumda yüzde 63'ü geçecekler; “Tayyip Erdoğan
Türkiye'den büyüktür” diye ilan edeceklerdi.
Bekliyorlardı.
Umuyorlardı.
Bağırıyorlardı.
Korkutuyorlardı.
Vergi indirimi.
Kredi desteği.
Sicil affı.
Anneanneye maaş.
Referandum rüşveti dağıtıyorlardı ve derin ekonomik krizin etkisini
de örtmeye çalışıyorlardı.
* * *
Sadece cumhuriyet tarihinin değil, dünya seçimler ve referandumlar tarihinin ve hatta Hitler dönemi propaganda makinesi dahil en güçlü kampanyayı yaptılar. Devletin bütün imkanları, uçakları, helikopterleri, makam araçları, valilileri, kaymakamları, Diyanet'in camileri, imamları, saraya vidalanmış muhtarlar, belediyelerin bütün varlıkları, TRT ve sahipleri korkutulmuş özel TV ve gazetelerin korkunç ve hilekar tarafgirliklerini, Tayyip Erdoğan dönemi zengini olmuş sermaye sahiplerinin gücünü üst üste koyup birleştirdiler. Halkın algısını esir almak için yapılmadık kalmadı ve “Tayyip Erdoğan, hukuktan, Meclis'ten, adaletten daha büyüktür” algısını halka onaylatacaklardı. Kendini Meclis'in üstüne koyacak olan Tayyip Erdoğan'ın meydanlarda ve TV'lerde Hz. Muhammed ile Mustafa Kemal'i kendisiyle eşit sayan kibir küpü konuşmalar yapmasını bile kitlelere alkışlattılar. Valilik binalarının ön cephesine boydan boya “Her ‘Evet' Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha'dır” yazılı afişler asmaktan bile sıkılmadılar, çekinmediler.