Adını koyalım: Savaştayız. Sadece ordu değil, her birimiz,
her ferdimiz, her üyemizle savaşıyoruz. Savaş, sadece
Suriye'de, Irak'da değil İstanbul'da, her yerde.
38 şehit.
166 yaralı.
Genç insanlar, hayatlarının baharında, sevdiklerine doyamadan,
sevdikleri onlara doyamadan savaşta yaşamlarını yitirdiler,
yitiriyorlar, yitirecekler. Gazeteler, TV'ler, yazarlar,
yorumcular, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, parti
liderleri, duygularını dile getiriyorlar: Alçaklar. Katiller.
Hainler. Allah Belalarını versin. Hepsine Lanet olsun.
Bunlar duygu söylemi.
Gerçeği anlatmıyor.
Evet onlara lanet olsun.
Bu bir savaş.
Savaş, düşman öldürmektir.
Düşman da gelir seni öldürür.
Bizim ülkemizin seçilmiş yöneticileri Türkiye'yi savaşa soktular.
Türk Ordusu, Fırtına obüsleriyle, füzeleriyle, tanklarıyla,
komandolarıyla Suriye topraklarına girdi. Orada IŞİD, PKK, Esad,
her kimse onları düşman ilan etti. Onlar da; IŞİD, PKK, PYD,
Esad'ın istihbarat güçleri, Türkiye'yi düşman saydılar. Onlar
Suriye'den İstanbul'a füze atamıyorlar, vücutlarına bomba sarmış
militanlarını gönderip patlatıyorlar.
* * *
Bu bir savaş.
Savaş her yerde.
Hepimiz savaştayız.
Cephede askerlerimizi.
Şehirlerde polislerimizi.
Her yerde çocuklarımızı.
Şehit veriyor, yitiriyoruz.
Acılar içindeyiz.
Türkiye'yi yönetenler; Irak'da ve Suriye'de “sahada-karada-havada-
masada” olabilmek için ordumuzu cepheye sürdüler.
Biz savaşıyoruz.
Savaştan amacımız neydi?
Musul'u almak, “Lozan hezimetini(!) zafere çevirmek ve IŞİD'i
bitirmek, PKK'nın Suriye kolu PYD'nin burnunu sürtmek için ve hatta
Zalim Esad'ın zulmünden mazlum Suriye halkını kurtarmak için
ordumuzu yabancı topraklara gönderdiğimiz” bile söylendi.
Her ağızdan bir laf çıktı.
Tam olarak anlamadık.
Kendimizi savaşta bulduk.
Biz bu savaşa neden girdik?
Niçin savaşıyoruz?