Ne çaya faydası var, ne çayın ekildiği toprağa faydası var, ne
çayın büyüdüğü havaya, suya, güneşe, ne çayı yetiştiren çiftçiye,
ne çayı içen halka faydası var.
Siz çay toplayın!
Orada…
Çok uzakta…
Adalet belge topluyor.
Sizin saklanıp gizlenmesine, mahkemede ve Meclis'te aklanıp üstünün
örtülmesine göz yumduğunuz “dosyalardaki belgeleri” Amerikan
adaleti açıyor.
Türk adaletinden beklemiştik.
Bu utanç bize yeter!
Siz çay toplayın!
Bu utanç bizi kahreder!
* * *
ABD'nin İran'a ambargo koyma hakkı yoktu. İran bizim komşumuz. Ona
mal satabilir ondan doğalgaz alabilirdik. En doğal hakkımızı
sınırlaması “evrensel hukuka ve temiz bir dünya düzenine” uygun
değildi. Ancak bu ambargoyu delmek için bulunmuş Reza Zarrab adlı
bir adamın, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın eşinin derneğine 7 milyon
dolar bağış yapması, bakanlardan birinin koluna 700 bin liralık
saat takması, bakanlardan diğerinin oğullarının lüks dairelerinde
çelik para kasalarını dövizle doldurması, devlet bankası genel
müdürünün evinde ayakkabı kutularına dolar istiflemesi de hukuka,
vicdana, adalete, temiz yönetime, dine, kitaba uygun değildi.
Ortada belgeler, kayıtlar, tapeler uçuşuyordu.
Siz bunu görmediniz.
Görenleri dinlemediniz.
Yazılanları okumadınız.
Sizi çay yaprağı makaslamaya çağırdılar. Reza'dan bağış alanlarla
birlikte çay toplamaya koşuştunuz.
Bizi umarsız yaptınız.
Bizi çaresiz kıldınız.
Bizi hukuksuz bıraktınız.
“Dünyanın tek hakimi ve söz geçireni benim” diyebilmek ve dediğini
kabul ettirmek için komşumuz İran ile aramıza “haksızca ambargolar
koyan” ABD'nin adaletinden, bizi fayda umar çaresizler durumuna
indirdiniz.