Denizde boğuluyorlar. Elbette boğulmaktan korkuyorlar. 240
kilometrelik İstanbul- Edirne TEM otoyolunda yürüyorlar. Yürürken;
“Bir gerçek var bizi doğuran. Bir gerçek bizim dışımızda. Biz
neyiz? Nereliyiz ki kalkıp geldik bu sınıra kadar? Yol verin
geçelim…” diyerek sınır kapılarına dayanıyorlar.
Avrupa!
Medeniyet kurucu!
Büyük Avrupa!
Utanması zaten yoktu.
Vicdanı da yok oldu.
Sınırlara tel kafes ördü.
Savaştan kaçan Halepliler ile Şamlılar, ölümden kaçan Bağdatlı ile
Felluceliler, yokluktan yoksulluktan kaçan Trabluslu, Marakeşli,
Dakarlı çocuklar ve anneleri ve onların babaları ile kardeşleri
gelip Avrupa şehirlerinin kapılarına; “Bizi doğuran ve buralara
kadar yürütüp getiren gerçek; ülkelerimizde başlattığınız savaştır.
Sen beni kabul edersen ikilik kalkar, öyle bir yere varırız ki,
benden “benlik” ve senden “senlik” uçar gider. Benim geldiğim
ülkelerde kardeşin kardeşi, dindaşın dindaşı öldürme savaşları
biter” dediler.