Başlık biraz zor anlaşılabilir. Daha açık yazayım: Ülkemizin
hukuku, adaleti, alt mahkemeleri, üst mahkemeleri, savcıları,
hakimleri, “kapitülasyon yönetime” razı oldular.
Onur zedeleyici bir hukuk tablosu yaşandı.
İnsanımız kör edilmiş.
Görmedi.
Sağır edilmiş.
Duymadı.
Algısı esir alınmış.
İlgilenmedi.
Kapitülasyon, baş eğmek, teslim anlaşması yapmak demektir. Türkiye
hukuku, “baş eğen, teslim olan” durumuna
düşürüldü.
Uyanın!
Avrupa istedi.
O zaman hukuk işledi.
Avrupa istemeseydi.
Hukuk işlemeyecekti.
Uyanın!
Felaketimiz geldi.
* * *
Hukuk şöyle baş eğdi:
Birçoğunuz onları gazetelerindeki yazılarından TV’lerindeki
konuşmalarından tanırsınız. Orduya “kumpas
davaları” denilen Ergenekon ve Balyoz adlı “pusu
mahkemeleri” kurulduğunda bu yazarlar; haksız yere pek çok
insanın hayatını karartan bu mahkemeleri, onların savcılarını,
izledikleri sorgulama, yargılama yolunu desteklediler,
alkışladılar. Bunlar o dönem iktidarla birlikte olan Fetullah’ın
gazete ve TV’lerinde yazı yazıp, program yapıyorlardı.
“Yetmez ama evet” diyerek iktidarı da
destekliyorlardı.
15 Temmuz lanet girişimi oldu.
30 Temmuz’da tutuklandılar.
FETÖ üyesi ve darbecilikten yargılanacaklardı. Bunlardan biri de
Şahin Alpay’dı. Mahkemeye itiraz etti. Ben
FETÖ’cü, darbeci değilim, sadece yazı yazdım, TV’de konuştum
bunlar beni darbeci yapmaz dedi. Yüksek yargı olan Anayasa
Mahkemesi (AYM)’ne de “bireysel başvuru hakkını”
kullanarak itirazını iletti. Anayasa Mahkemesi, “bireysel
başvuru temel hak ve özgürlüklerle bağlı olduğu için”
hemen inceleyip, çok kısa zamanda karar vermesi gerekir ki,
gerçekten tutuklu yargılanan kişi “itirazında
haklıysa” boş yere hapiste kalmasın, tutuksuz yargılansın,
adalet zedelenmesin.
Fakat ne oldu?
Anayasa Mahkemesi ancak 1 yıl 4 ay sonra “yazarın yazı ve
konuşmalar dışında suç işlediğine dair kuvvetli deliler
bulunmadığını” belirterek “ihlal kararı”
verdi.