“Görünene aldanma bir de görünenin arkasına
bak” diye herkese akıllar, fikirler veririm. Kendimi
“leb demeden leblebiyi anlar” biri sanırım. 44
yıldır gazetecilik yapıyorum. Bugüne kadar her çeşitten 400 bin
insanla tanışmış, konuşmuş, dinlemiş olabilirim.
Gençti. Bakımlıydı.
Kibar davranıyordu.
Gerçi yüzüne yapışmış hinoğluhin bir sinsi tebessüm vardı ama bu
benim kuruntum olabilir diye düşünmüştüm. Nefsine köpek olmuş
bir-iki adam, 15 yaşında bir kıza tecavüz etmiş, çocuk yaştaki
kızın yakınları adalete başvurmuş, insanlık, vicdan ve ahlak adına
adalet istemişlerdi. İşte bu bakımlı, yüzüne sinsi tebessüm
yapışmış savcı, yüksek adalet adına sorgulayacak, kanıtları
sıralayacak ve iddianameyi yazarak adaletin yerini bulmasına omuz
verecekti. Görevi zaten buydu.
Yıl 2002 yılıydı.
Bağımsız yargı adına görevini yapacaktı. Yapmadı.
Rüşvet istedi.
Rezilliği serbest bıraktı.
Genç kızın gencecik masum ruhunu bir de adalet eliyle tecavüze
uğrattı.
Bu savcının adı:
Asım Ekren’di.
Rüşvet istediği için “haksız menfaat”ten 10 ay
hapis ve para cezası hükmü giyen ve cezası yüksek mahkeme Yargıtay
tarafından da onaylanan Savcı Asım Ekren, rezil durumuna rağmen
2018 yılı 4 Aralık tarihinde Büyükçekmece Başsavcılığı’na terfi
ettirildi. Başsavcı yapıldı. SÖZCÜ hakkında “Fetullah’a yardımcı
olmuştur” diye iddianame yazıp 2 muhabirinin (Mediha Olgun ile
Gökmen Ulu) hapiste yatmasına giden yolu açan işte bu rüşvet
istemekten mahkum savcı oldu.
Uyanık gazeteci geçiniyorum.
Baktım, baktım.
Ne olduğunu anlamadım. ★★★ Savcı Asım Ekren, sonradan kim işaret
verdiyse ek iddianame hazırlayıp beni de “Fetullah’a
yardımcı oldu” diye suçluyordu. Ben “ifademi
verip” anlatıyordum:
Sayın Savcı!
Siz beni 3 yazımdan ötürü suçluyorsunuz. Bu yazıların hiçbirinde
FETÖ’cülere yardım edecek, onlara faydalı olacak...