Şiir okudu.
Hapse girdi.
Mağdur Tayyip’ti.
Mağdurluğundan yüksek siyasi enerji ve üstün liderlik sinerjisi
çıkarmayı başardı. 16 yılda yapılan her seçimi kazandı. Sandığa
gitmeye üç hafta kala; “İftar yemeğinde propaganda
konuşması” yaparken kendini Zeytin Dalı Harekatı’nın
kahraman komutanı korgenerale alkışlattı.
Alkışı savunuyor.
Mağrur Erdoğan oldu.
Mağrur: Büyüklenen.
Kendini üstün gören.
İftar yemeğindeki büyüklenme önceki gün Sakarya’da miting
meydanında devam etti. Korgeneralin alkışlamasına ne ihtiyaç vardı
diyenlere karşı; “…Ben onun da paşasıyım, anayasa göre ben
şu anda hepsinin paşasıyım” dedi.
Yaşa Yaşa!
Çok Yaşa!
Hepsine Tek Paşa! * * * Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Yönetim
Mimarisi böylece “Generallerin hepsine siyasi Tek Paşa” kurgusuna
dönüş yaptı.
Tamam.
Ufukta savaş varsa.
Ordu savaşacaksa.
Anayasaya göre Cumhurbaşkanı, bütün generallerin baş komutanı
oluyor. Ancak seçim propagandası masasında ve siyasi iftar
sofrasında başkomutanlığa ne gerek var? Her fırsatta sık sık
yazılıp aktırılıyor: “Türkiye Devletinin Yönetim Mimari
Yapısı” kurulurken ordunun generallerinin siyasetin
dışında kalmaları ilkesi getirildi. Hatta henüz Cumhuriyet
kurulmadan önce Mustafa Kemal, 1909 yılında İttihat ve
Terakki Cemiyeti’nin kongresinde siyasete yön vermeye heveslenen
silah arkadaşlarına; “Ordumuzun içinde bulunun cemiyet
arkadaşlarımız siyasete devam etmek istiyorlarsa ordudan
çıkmalı(emekli olmalı)…Ordu içinde kalacaklar siyasetle
uğraşmamalı….” demişti. Bu yaklaşım; Cumhuriyet kurulunca “Türkiye
Devletinin Yönetim Mimari Yapısına” yansıdı.
Ordunun generalleri.
Adaletin yüksek hakimleri.
Maliyenin üst bürokratları.
Hariciyenin diplomatları.
Siyaset dışı kalacaklar; cumhuriyetin ilkelerinin (laiklik- tam
bağımsızlık- bölünmez bütünlük) korunmasında seçilerek iktidara
gelmiş olanlar