Eline dondurma verip, savaş uçağı satılacak, gözüne korku salıp
savaş uçağı siparişi iptal edilecek ülke olduk.
ABD ile Rusya!
Arasında sıkıştık.
Dünyanın akışının altında ezilmemek için yeni bir 30 Ağustos’a
ihtiyaç büyüdü.
★★★
30 Ağustos olmasaydı Türkiye, Suriye olurdu. Mısır olurdu. Irak
olurdu. Yemen, Çad, Libya, Afganistan, Bahreyn, Suudi Arabistan
olurdu. 30 Ağustos olmasıydı, yenilenmiş, dünyada saygı gören,
bölgesinde sözü geçen Türkiye olmayacaktı. 30 Ağustos 1922 Büyük
Zafer’den bu yana 97 yıl geçti.
Şu tabloyu yaşıyoruz:
ABD ile Rusya arasına sıkıştık.
Yabancı parasına ve dış borçlanmaya vidalı, Türkiye’nin geleceğini
ipotek ederek, eldeki bütün devlet malını-mülkünü önce özelleştirip
sonra yabancılaştırarak (yabancıya satarak) ve köprülere geçiş
garantisi, hastanelere hasta garantisi, oto yollara kâr garantisi,
rüzgar, güneş, kömür, doğalgaz, nükleer santralleri kuran yerli ve
yabancı sermayeye yüksek kâr etme garantisi vererek; yani davul
halkın boyunda tokmak yabancı sermaye ile işbirliği içindeki yandaş
yeni zenginin ve din tüccarı siyasetçinin elinde model duvara
dayandı. Yaratılan dolar borçlu hormonlu büyümenin de sonuna
gelindi. 30 Ağustos 1922’den bu yana 97 yılın sonunda Türkiye dış
borcunu ödeyecek yeni dış borç bulmak için soygun katsayısını
artırmaya razı bir ülke oldu. Dünyada en yüksek faizle biz dış borç
arıyoruz. Çok boyutlu krizin içindeyiz.
★★★
97 yıl sonra yeniden, hayatın akışına ve dünyanın gidişine uygun yeni bir 30 Ağustos’a ihtiyaç büyüdü: Türkiye “dış borç bulup yiyerek değil kendi öz birikimiyle üreterek yüksek ışıklı bir kalkınma ile alev olmuş duran iç sorunlarını çözecek günlere” susadı.
★★★