Tarih tanıktır. Neler gördük, neler geçirdik. Değerler durmadan
değişti. Tanzimat devrinde başta Padişah efendimiz yanında Sadrazam
efendimiz, “Doğu kültürünün bize şırınga ettiği yerli ve
milli etkiden” kurtulmaya karar verdi. Gülhane’de
“Tanzimat Fermanı” ilan edildi.
Cübbeler atıldı.
Kavuklar kaldırıldı.
Başa fesler geçirildi.
İstanbulinler giyildi.
Yüzümüzü Batı’ya döndük.
O dönemin dünyada en çok okunan yazarı Alexandre Dumas,
Padişah efendimizi yanında Sadrazam efendimizi ve sarayın önde
gelenlerini ağızları balmumuyla kapanmış kırmızı şarap şişelerine
benzetip dalga geçti. Sonra serveti fünun edebiyatımızla
“irfanımız, eğitimimiz, yerli ve milli
değerlerimiz” değişime uğrayarak tamamen Batı’ya
bağlandı. Batı denilince ayrı bir kök ve damar sanıldı, oysa
Batı kültürünün ve değerler sisteminin özü eski Anadolu’ydu.
* * *
Şimdi yeni dönüşüm!
Yatıyorlar:
Milli değerler.
Kalkıyorlar:
Yerli değerler.
Nedir?
Anadolu’ya mı?
Arabistan’a mı?
Çok net değil.
Örneğin Cumhurbaşkanı, yüzünü Batı’ya dönmüş olarak kurulan bir
üniversiteden mezun olmuşların derneklerine misafir gidip,
“yerli ve milli değerlere yaslansaydınız dünyanın önde gelen
üniversitesi olurdunuz…” diye nutuk atarken yüzümüzü
döneceğimiz başkentlerin; “Mekke-Medine-Kahire-Tahran-Bağdat”
olması gerektiğini mi söylüyor? Eğer bunu söylemek istiyorsa kendi
kızlarını ve oğullarını “Mekke-Medine-Kahire- Tahran’daki
üniversitelere göndereceğine neden ABD ve Avrupa’daki
üniversitelere yolladı?” anlamak zor.
Ancak alkışlanıyor.
Hancı sarhoş!
Yolcu sarhoş!