Türkiye, aslında Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlarda
ortaya çıkan Fetullahçı Terör Örgütü’nün gerçek yüzünü yeni yeni
görüyor. Elindeki yargı ve polis ile medya gücü sayesinde kurduğu
komploları, gazetecileri aracılığıyla algı operasyonuna çeviren
FETÖ, yargıdaki üyeleri aracılığıyla öldürücü vuruşu yapardı. Tabii
ki AKP’nin de siyasi desteğiyle.
Tüm Türkiye’nin bunu görmesi ise kısmen 17/25 Aralık ve 15
Temmuz sonrası oldu. Konuyu, izleyenleri çileden çıkartan darbe
yargılamalarında FETÖ’cülerin yalan ve iftiralarına getirmek
istiyorum. Darbecilerin kurduğu konsey ile ilgili duruşmalar benim
yıllardır mücadele ettiğim FETÖ’nün en etkili iki silahını herkese
gösterdi; yalan ve iftira.
Darbeye karışmış, katliam emri vermiş olanların arasında
“darbe değil tiyatro” diyeni mi ararsınız, “kontrollü darbe” diyeni
mi. Genelkurmay Başkanlığı’nı ele geçirmek için giden Özel
Kuvvetler ekibindekilerin, “baskına değil terör saldırısı ihbarı
vardı, korumaya gidiyorduk” diyeni mi ararsınız, “tatbikata gittik”
diyeni mi.
Kendi yüzünü gösteriyor
Darbenin merkezi Akıncı Üssü’ndeki güvenlik kamerasına
yansıyan görüntüsünü “ben değilim” diye inkar edeni mi ararsınız,
“bana benziyor” diye açık kapı bırakını mı.
Hakimin, “sence bu darbeyi kim yaptı?” diye sorunca o gece
kameralara yakalanmış darbecinin, “Ben de merak ediyorum darbeyi
kim yaptı?” diyeni mi ararsınız, "Gülen için ne diyeceksin?"
sorusuna gülerek, “Orada değildi, onu söyleyebilirim” diye dalga
geçeni mi.
Yine bir sanık (Kurmay Albay Osman Kılıç), mahkemede 15
Temmuz gecesi darbeci Semih Terzi’yi vurduktan sonra şehit edilen
Ömer Halisdemir’in FETÖ’nün gizli haberleşme sistemi “bylock”
kullanıcısı olduğunu söyleyebiliyor, hatta FETÖ diye bir örgütün
varlığını kabul ediyor ama “Fetullah Gülen örgütün lideri midir?”
sorusuna yorum içerdiği için cevap vermeyeceğini
söylüyor.