Dünyanın yeniden şekillendiği günlerden geçiyoruz. Türkiye, 2011’deki Suriye içsavaşı’ndaki politikasının yanlışlığını 2013’te fark etti, doğru yöne ise ancak 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra girdi.
ABD’nin istihbarat aygıtı olan devlet içindeki hain yapının çözülmesi, dış politikada; küresel güçlerin “çıkarları” değil, ulusal “hak ve menfaatlerin” korunmasına dayalı dış politika ile savunma sanayiindeki çalışmaları Türkiye’yi küresel anlamda “denge ülkesi”, bölgesel olarak da “güç” haline getirdi.
KİM DOST, KİM DÜŞMAN UNUTMADAN
Türkiye kimin dost kimin düşman olduğunu unutmadan, “müttefik” adını taşıyan, dost görünümlü düşman ülkelerin bile takdir etmek zorunda kaldığı son derece dengeli bir dış politika izliyor. NATO üyeliğinin verdiği hakları biliyor ve kullanıyor, sorumluluklarını da yerine getiriyor. Öte yandan savaşan iki taraf; Ukrayna ile Rusya arasında taraf tutmadan barış köprüsü olmaya uğraşıyor.
Batı’nın açık ve gizli tüm çabalarına rağmen Türkiye bu pozisyonu bozmuyor. Sonuçlarını da alıyor; tam da savaşın ortasında Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ile Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba’nın görüşmesine ev sahipliği yapıyor. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek üzere Ankara’ya geliyor. Almanya Başbakanı Olaf Scholz haftaya Türkiye’ye gelecek. Önceki gün de, ABD Başkanı Biden’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefon görüşmesi yapacağı açıklandı. 10 yıllık gerilimden sonra Birleşik Arap Emirlikleri ile karşılıklı görüşmeler bunun önemli göstergelerinden birisi oldu.