Küresel hercümerc içinde en açmaz görünen sorunların çözümüne, en azından bu krizlerin neresinden/nasıl tutulması gerektiğine ilişkin yaklaşımlar bile üzerinden atlanıp geçilen, fark edilmeyen cümlelere dönüşe-biliyor…
Hatta kendi Dışişleri Bakanınızın tespitlerini, çıkış yollarına ilişkin, yeni, şümullü, açık haber değeri olan okumalarını dahi ıskalayabiliyorsunuz…
Filistin’de yaşanan İsrail soykırımı üzerinize doğru sıçramaya başladığında, Tahran’da yaşanan suikastla birlikte Lübnan ve Suriye’ye doğru atağa kalktığında, Amerikan Kongresi’ndeki alkışlar Ortadoğu kuzularının sessizliğiyle buluştuğunda, aslında çözümün olaylarda değil, tüm bölgede olduğunu daha çok fark etmeye başlıyorsunuz. Çözüm bulamadığınızda parçadan uzaklaşmak, sorunun bütünde olduğunu gösteriyor. Tabii göz müsaitse…
***
Herkes gibi Ankara da, İsrail’in sınırsız “cesaretinin” arkasında ABD olduğunu görüyor. Görüyor ama bir farkla; Amerika’nın siyonizme yaklaşımını “şartlanmışlık” olarak tesbit ediyor ve bu doğru esasında kangrenin de sebebi. Çünkü ‘şartlanmışlık’, yaklaşımınız ne kadar doğru, sabırlı ve iyi niyetli olursa olsun, muhatabınızın ‘çıldırtıcı’ bir körlük ve sağırlıkla...