Bir mağazanın oyun alanında küçük bir çocuğu acımasızca döven bir adam. 2.5-3 yaşlarındaki çocuk, öfkesi bir türlü dinmeyen adamın bitmek bilmeyen şiddetine maruz kalıyor; adam çocuğu defalarca alıp yere çalıyor. 19.44’te başlayan şiddet 1 dakikadan fazla sürüyor, ama o 1 dakika içinde zavallı çocuk en az 3 kez tokatlanıyor, yere çarpılıyor ve darp ediliyor. Olayı gerçekleştiren kişinin çocuğun babası olduğunu sanıyoruz önce.
Kısırlaştırılması gerekirken baba ya da anne olmuş ve yavrusunu eziyet ederek büyüten ebeveynlerden biriyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. Ama gerçek o bile değil. Şükrü Uyar’ın dövdüğü kendi çocuğu bile değil. Başkasının çocuğunu dövüyor. Sonra anlıyoruz ki, adam başkasıyla evli, 2 çocuklu bir aile babası. Ama çocuğun annesi B.A. ile ilişkisi var. Adam ilişkiyi bitirmek istediğini ama B.A.’nın kendisini tehdit edip para talep ettiğini, eğer bu parayı ödemezse aile ve tanıdıklarına ilişkiyi haber vereceğini söylediğini iddia ediyor. Tehdit ve şantajla karşı karşıya kalan adam, hıncını B.A.’nın çocuğundan çıkarıyor.
Doğruysa da mazeret değil, yalansa da mazeret değil. Ama Şükrü Uyar ve avukatı öyle düşünmemişler. Eşini aldatan evli erkeklerin korkulu rüyası olan “öldüren cazibe” yahut “kara dulun laneti” türü mitlere sığınarak küçük bir çocuğu darp etmeyi mazur gösterebileceklerine inanıyorlar. Minareyi çalan kılıfını hazırlıyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Şükrü Uyar’ın yargılanacağı davaya müdahil oldu. Çocuğa da psikolojik yardım için destek sağladı. Dileğim o ki, yavru bu olayı unutsun, iz bırakmasın.
Dahası umuyoruz ki, bir daha tekrarlanmaz. Ancak sadece umuyoruz. Garantisi yok.
Maalesef ne onun ne de onun gibi başka çocukların, bir daha yabancı bir adamdan dayak yemeyeceklerinin bir garantisi yok. Çünkü burada, meselenin başka bir boyutu daha var.
B.A. gibi çocuk sahibi, boşanmış kadınların belki güvence belki macera, belki daha iyi bir hayat ararken kendilerini ve çocuklarını gayet kötü durumlarda bulabildikleri gerçeğinin yaşandığı boyut.