Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin dondurulmasına ilişkin aldığı karar Türkiye-AB ilişkilerini yeni bir eşiğe getirdi. Aynı zamanda Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yönelik açıklamalar ise “AB’yi ya da genel olarak Batı’yı Türkiye’yi desteklemeye sevk etme amacıyla zorlama” siyasetinin dışında yeni bir anlama büründü. Belki de ilk kez, sokaktaki adama varana kadar pek çok kişi Türkiye’nin AB tarafından rencide edildiğini artık yüksek sesle düşünüyor ve “Terörü destekleyen, bizi yıllardır kapısında bekleten AB’ye girmek şart mı? Öbür tarafta Rusya var, Çin var, orası da iyi” gibi görüşler sokak röportajlarında bile dile getirilebiliyor. Asya Pasifik’in yükselişi, “Biz zaten Asya’lıyız” hafızası, Brexit gibi aktüel bir gerçeğe dayandığında, ŞİÖ’nün mantıklı, AB için uğraşmanın mantıksız olduğunu dile getirenler dahi oluyor.
Hiç kuşkusuz AB verilebilecek her tepkiyi hak etti.
Mülteci konusu, 15 Temmuz’da aldıkları tavır, PKK ile hatta FETÖ ile durmaksızın gönül ilişkisi yaşama tercihi AB’nin Türkiye’nin sorunlarını anlayacak kadar iyi çalışmadığının ya da tercih ettiği şekilde anladığının kanıtı oldu. Çoğu aynı zamanda ABD’nin Irak işgaline katılmış koalisyon devletleri arasında bulunan ulus ötesi birlik, kendilerinin neden olduğu sorunların faturasını Türkiye’ye yıkma konusunda pek istekli davrandı. Sömürüye yaslanan düzenler gün gelir sınanırlar. Tükiye üzerinden sınanacakları varsa, o da olur.