Geçtiğimiz iki yıl, başta ABD olmak üzere Batı basınının ve düşünce kuruluşlarının Türkiye hakkında yaptığı olumsuz değerlendirmeleri tartmakla geçti. İlginçtir, Birleşik Arap Emirlikleri bile Türkiye aleyhtarı kampanyayı fonlayanlar arasındaydı. Müslümanlar Kardeşler hareketini kendi diktatörlüğü açısından tehlike teşkil edecek kadar “demokrat” buluyor, Recep Tayyip Erdoğan’ı da Müslüman Kardeşler hareketine verdiği destek dolayısıyla “tehlikeli” addediyordu BAE. Bu “tehlikeye” mukavemet etmek için Batı’nın imkânlarını ve referanslarını kullandı, “durumu gereği” kendisinin söylemeyeceklerini başkalarına söyletti. Hâlâ bu davadan vazgeçmiş değil.
Küreselleşmenin bir tanımı da “Dünyanın, bölgesel paranoyaların küresel mikrofonlar bulmasına yetecek derecede küçülmesi” olmalı.
Türkiye bunu her ölçekte yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Daha fenası, cehenneme dönmüş bir coğrafyayla iç içe.
Suriye’de Esad, halkının üzerine bomba yağdırıyor. Önceki gün Altınoluk sahillerinde 30 mülteci cesedi kıyıya vurdu. Rejimin kontrolünde olan, Şam kırsalında yer alan Madaya’da insanlar açlıktan ölüyor. Ama bakıyorsunuz, Batı’nın Esad’la öyle uzun boylu bir derdi, sorunu yok.