Çözüm sürecini PKK’yı ve yaptıklarını affetmeyenler bile benimsemişti. AK Parti hükümetinin o dönem başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın çizdiği çerçeveye göre süreç “Kürt kimliğinin inkâr ve asimilasyonuna son vermek, kültürel talepleri tahakkuk ettirmek ve terör örgütüne silah bıraktırmak” idi. Silahlı mücadelenin miadının dolduğunu deklare eden ve “din kardeşliği” ortak paydasında barış için el ele veren Türklerin ve Kürtlerin Türkiye’yi güçlü ve müreffeh bir geleceğe taşıyacağını deklare eden Öcalan’ın 2013 nevruzunda yaptığı açıklama da silah bırakma taahhüdünü içermesi hasebiyle barışı samimiyetle isteyenlere umut verdi. “Barış kelimesini savaşın etiketi yapanlar” ise o kadar mutlu olmadı.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte, Çin yolundayız. Uzun bir yolculuk ve üzerinde durmaya değer tek bir konu var şu an: Ne oldu da bozuldu? Bunca cesarete, çabaya rağmen çözüm süreci nasıl oldu da çözüldü?
Bir kronoloji çıkarmak gerekse filmi 13 Eylül 2012’de Libya Bingazi’de Amerikan Büyükelçisi Chris Stevens’in öldürüldüğü güne kadar sarmayı düşünürüm. ABD derinleri zaten mıymıntı olan Obama’yı bu korkunç olayı kullanarak “Müslüman Kardeşler” gibi o zamana dek “ılımlı” kabul edilen ve hasbelkader Sünni ve “dindar” olan hiçbir aktör ile partner olmamaya ikna ettiler. Direnirse Erdoğan da, Türkiye de nasibini alacaktı.