İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı istifa etmeye icbar eden şartlar pek tabii bazı AK Partili belediye başkanları, il başkanları ve çeyrek yüzyıldır Ankara'yı yöneten Melih Gökçek hakkında da tasarruflarda bulunulacağı söylentilerinin artmasına neden oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Şimdilik istemedik ama bu istemeyeceğimiz anlamına gelmez" ifadesi, meselenin söylentiden ibaret olmadığının göstergesiydi. Dahası da var. Erdoğan, İran seyahatinde gazetecilere konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmış: "Bir makama getirilirken her şey iyi güzel, ama benim 'metal yorgunluğu' olarak dediğim durumlarda makamı boşaltılmasının istenilmesi niye yadırganıyor? Kaldı ki istifa ya da görevden ayrılma, bu davada bir sorun olarak görülmemelidir. Nitekim birçok arkadaşımız daha önce birçok görevlerini bırakmışlar, sonra başka görevler almışlardır. Ama dava olarak görmez de, hasbi değil hesabi davranırsan; 'Benim şanım var, şerefim var' dersen, kusura bakma ama partinin şerefi herkesin şerefinin, şanının çok daha önündedir." Doğrudur, bir siyasi hareket aynı zamanda "dava" olarak nitelendiriliyorsa sırf siyasi rekabet veya iktidarı/koltuğu kaybetmemek için atılan adımlar hasbi değil, hesabi kaçar. Ancak bu durum "dava"nın ne olduğunun ve nasıl yürüyeceğinin bazı prensip kararlarıyla stabilize edilmiş, handiyse mühürlenmiş olduğu durumlarda inandırıcı olur. Oysa AK Parti'nin geçmişi, davanın tam olarak ne olduğu konusuna net cevap vermeyi zorlaştıran çelişkilerle dolu.