İlgi çekici bir gündem olarak epeydir tartışma konusu olan "deizm" meselesi Konya'da düzenlenen "Gençlik ve İnanç" çalıştayının Devlet Bahçeli tarafından kınanmasıyla hızla politize oldu. Bahçeli'nin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir grup toplantısında Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ı canlı yayında kürsüye çağırdı ve çalıştay hakkında izahat istedi. Erdoğan'ın raporu kastederek "Olmaz öyle bir şey. Doğru değil" dediği duyuldu. Ardından Konya Milli Eğitim Müdürü Mukadder Gürsoy kendisini tartışmaların odağında buldu. Topu çalıştayı düzenleyen derneklere attı: "Şaşkınım" diyordu. "Çalıştay İKDAM Eğitim Derneği ve Uluslararası Öncü Eğitimciler Derneği tarafından düzenlendi. Biz sadece Milli Eğitim bünyesindeki öğretmenlerin çalıştaya katılmalarına izin verdik." Derneklerin, öğretmenlerin tecrübe paylaşımını mümkün kılan ve genç sosyolojiye dair anlamlı bir data oluşturan çalışması bir anda deizmi olumlayan ya da gençlerimize "iftira atan" tuhaf bir etkinlik muamelesi görmeye başladı. Oysa -dışarıdan takip edebildiğim kadarıyla- benim anladığım çalıştay felaket tellallığı yapmıyor, sadece sorun teşhisiyle de yetinmiyor; "öğretmenlerin ve toplumdaki dini önderlerin anlattıkları arasındaki tutarsızlık ve birbiriyle kavgalı olmaları", "din dersi öğretmenlerinin iyi rol modeli olamadığı", "sadece ibadet ve sorumluluklar üzerinde yoğunlaşan müfredatın ve öğretmenlerin 'Yaratıcı', 'kötülük', 'kader' gibi konulara tatmin edici cevaplar getirememesi", "MEB'in ders materyallerinin çocuklar değil yetişkinlere uygun ve yetersiz olduğu" gibi saptamalar da yapıyordu. Normal şartlarda, bir devletin bırakın kızmayı, raporu önüne alıp incelemesi, müstefit olması gereken bir çalışma söz konusuydu. O zaman neden bu denli tedirgin edici bulundu?